Necip Fazıl'ın 'yunus' diye göründüğü rüya
Bazen öyle olur...
Dinlerken, okurken, yazarken sizi sarsan bir hatıra, yaşanmışlık, bir duygu, vazoda solmuş çiçekler gibi sessiz sedasız bir köşede donmuşçasına durur.
Oysa istersiniz ki o sarsıcı hadise, sizinle birlikte en azından birkaç kişiye daha tesir etsin.
Az sonra okuyacağınız hatıra umarım böyle bir etki bırakır...
Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün bu yılki sahibi olan ve yaşayan en büyük hattatlarımızdan Hasan Çelebi ile Çamlıca Camii Külliyesi'nde bulunan atölyede bir söyleşi yaptık.
Hocamız her zamanki gibi genç bir eda ve şık kıyafetlerle karşıladı bizi.
Uzun, çok uzun yıllar hat çekmekten yorulan ellerinin titremesi haricinde upuzun boyu ile oldukça dinç, elif gibi duruşu olan, zamanın nakşettiği yorgunluk çizgleri haricinde apaydınlık yüzlü bir Hasan Çelebi karşıladı bizi.
Sohbetimiz esnasında söz, hat sanatını unutuluşun elinden çekip kurtaran merhum Hamit Aytaç'a geldi. Buna rağmen, büyük üstadın nasıl yokluklar ve kimsesizlik içinde vefat ettiğini dinlerken insanın gözlerinin dolmaması mümkün değil.
Ekmek parası için iş adamlarına kartvizit yazmak zorunda kalmış Aytaç'ın eserleri simsarlar tarafından üç kuruşa elinden alınıp yüklü paralarla başkalarına satılmış.
Necip Fazıl ile ilgili de öyle bir hatırasını nakletti ki Hasan Çelebi, her halde bundan sonra her Necip Fazıl denildiğinde aklıma düşecek...
O yüzden, şimdi sözü fazla uzatmadan, röportajımızın o kısmını nakletmek isterim.
Hasan Çelebi'nin anlattığıdır; buyurunuz...
'Size bizzat yaşadığım bir olayı nakledeyim.
Fıstıkağacı Cami'nde imamlık yapıyordum. Caminin çaprazında bir galeri vardı. Dükkanın önünden gelip geçerken galeri sahibini görürdüm ama camiye gelmezdi. Gençten biri... Gel zaman git zaman ben emekli oldum. Aradan 20-25 sene geçti... Birgün karşıma biri çıktı. 'Selamün aleyküm, aleyküm selam'... 'Beni tanıdın mı' dedi. Pek yabancı gelmiyordu ama çıkaramadım... 'Ben caminin ordaki galericiyim' deyince hatırladım. İsmi Hasan. Soyadı Görel... Galeriyi kapattıktan sonra maddi-manevi bunalıma girmiş. Her türlü günaha girip çıkmış. Depresyona girmiş. Bir rüya görmüş, bana rüyasını anlatacak...
Bir balıkçı görüyormuş. Üsküdar'da denize bakıyormuş rüyasında, kafileler halinde yunuslar görüyormuş. Yunuslardan bir tanesi rıhtıma, bunun yanına kadar geliyor. Yüzü bir şeyle kapalıymış yunusun... Yüzünü açıyor bir insan sureti... 'Beni tanıyor musun' diye soruyor. 'Tanımıyorum' diyor Hasan... O da 'İki gün sonra tanırsın' diyor. Yüzünü tekrar kapatıyor ve geldiği yere geri dönüyor.