Muhsin Bey'in serüveni

Popçu Emre Kaya, ilk kez çıkaracağı "Usta Şarkılar" adlı arabesk albüm için (basından okuduğum kadarıyla) gecesini gündüzünü stüdyoda geçiriyormuş şu sıralar.Türkiye'de kırsaldan şehirlere göçle birlikte gecekondulaşmanın hız kazandığı 1960'lı yıllarda çıkış yapan, 1980'lere gelindiğinde ise adeta imparatorluğunu ilan eden arabesk müzik tahttan ineli çok oldu ama (beri taraftan) 'acısıyla-tatlısıyla hayatımız arabesk' demekten de insan kendini alamıyor.Günümüzde her şey o kadar hızlı değişiyor ki, daha neyin ne olduğunu anlamadan, bir başka evreye geçiyoruz.En basitinden, bir çuval para verip aldığımız cep telefonunun özelliklerine henüz alışamadan bir üst modeli piyasaya sürülüyor; reklam kuşakları 'elindekiyle yetinme, getir de gelsin' diyen cazip (!) tekliflerden geçilmiyor.Emre Kaya'ya dönecek olursak; (bir zamanlar gecekondu müziği olarak adlandırılan) arabeskin artık her yaştan ve farklı sosyo-ekonomik kültüre sahip insanlar tarafından kabul gördüğünü vurgulamış genç popçu... Arabeskin günümüzde rock formunda yorumlanmasını da dinleyici kitlesinin değişimine bağlamış.Değişim her dönem için kaçınılmaz.'Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir' demişler; bir zamanlar devlet televizyonunda arabesk yasaklanırken, İstanbul sokakları çoktan buram buram kebap ve lahmacun kokmaya başlamıştı bile.Yavuz Turgul'un 1987 tarihli 'Muhsin Bey' filminde bu konu son derece yalın biçimde dile getirilir.Kültürel yozlaşma, özünden uzaklaşma, değişen insan profili gibi değer çatışmalarının etkili bir dille anlatıldığı filmde, bir İstanbul Beyefendisi olan Muhsin Bey (Şener Şen) ile Urfa'dan İstanbul'a arabesk kaseti çıkarabilme sevdasıyla gelen Ali Nazik (Uğur Yücel) arasında şöyle bir