Konuşan mahyalar

Ramazanda cami minarelerini süsleyen mahyacılık eski bir gelenek.Yazıya geçmeden evvel mahyalarda daha çok çiçek, köprü, yelken, baklava dilimi gibi şekiller kullanılırmış.19. yüzyılın ilk çeyreğine gelindiğinde ise mahyalar yazıya dönüşmeye başlamış.Mahya yazıya dönüşünce, siyasetin de ilgi alanına girmiş.Buradan itibaren, dini ve estetik bir unsur olmanın yanında mahyalar, dönemin sosyal ve siyasal ihtiyaçlarına göre şekillenen bir muhteva da kazanmış.Mesela...Kaynaklara göre Ramazanın 15. gecesinde Hırka-i Şerif Alayı için padişahın geçeceği yollar meşalelerle aydınlatılır, güzergahtaki bir veya birkaç camiye "Padişahım çok yaşa" mahyası yazılırmış. Kurtuluş Savaşı yıllarının mahyalarında ise Hilal-i Ahmer'i unutma, Yaşasın misak-ı millî, Yaşasın gaziler, Men sabere zafere (Sabreden zafere ulaşır), Muhacirîni unutma, Yetimleri gözet"... gibi harp şartlarını, göçleri ve sıkıntıları da çağrıştıran, yardımlaşmayı kuvvetlendirici mahyalar minareleri süslemiş.Cumhuriyet devrinde daha dikkat çekici ve ilk bakışta cami minareleri arasına gireceğine inanılamayacak mahyalar da kurulmuş: Bize Cumhuriyet yakışır, Müslümanlar Cumhuriyetperverdirler, hakimiyet milletindir, Gazi Cumhuriyeti sana emanet etti, ne mutlu Türküm diyene, Cumhuriyet bayramı kutlu olsun, orduya saygı...Ayrıca vergini öde, vatandaş hesabını bil, Kırkpınar er meydanı (Edirne Selimiye) mahyalarının yanı sıra, tasarrufu teşvik için şekil olarak İş Bankası kumbarası, Türk Hava Kurumu'nu desteklemek için uçak gibi enteresan mahyalar da var.Öte yandan, İslam kültüründe önemli bir yeri olan mahyaların yazıya dönüşmesiyle fonksiyonu artmış fakat aynı zamanda düz ifade içermesi dolayısıyla şiirselliği zayıflamıştır.İslam dünyasında camilerin, türbelerin aydınlatılması çok eski dönemlere dayanıyor ancak dini, estetik ve siyasi tarafları olan mahyacılık, yedi tepeli İstanbul'a mahsus bir gelenek; İstanbul dışında bunun bir tarihi yok. Verdiği mesajlar vasıtasıyla toplumla konuşan mahyacılık tarihine ilişkin bu bilgiler ve değerlendirmeler