Kendini putlaştıran diktatör

Şehir meydanlarına kendi heykelini diken, kendini putlaştıran diktatörlerden bazıları, o heykellerin yıkılışına şahitlik ettiler.

Bunların sonuncusu Beşşar Esed oldu.

Oğul Esed, babası Hafız Esed'den sadece ülke yönetimini değil, ondan sirayet eden bütün kötülükleri de devraldı ve devam ettirdi.

'Arap milliyetçiliği' söylemi ile yola koyulan Suriye'deki Baas rejimi, giderek bir zümrenin, bir ailenin rejimine dönüştü.

Etnik ve mezhebi ayrımcılığa dayalı iktidarın haz etmediği toplum kesimleri, muhalif gruplar, iş insanları ötekileştirildi, en temel hak ve hürriyetlerden mahrum bırakıldılar.

Baskı ve zulümler bir türlü sona ermeyince 2011 yılından itibaren baş gösteren iç savaş sonucunda çilekeş Suriye halkının neredeyse yarısı mülteci konumuna düştü. Başka başka ülkelere, coğrafyalara savruldular. Yüz binlercesi Rusya ve İran destekli rejim tarafından acımasızca katledildi, şehirler yerle bir edildi, yuvalar dağıldı. Savaş ve insanlık suçları işlendi. Ülke, koltuk uğruna Rusya ve İran'ın emperyalist emellerine peşkeş çekildi. ABD ve PKK'ya alan açıldı.

Türkiye savaş mağduru milyonlarca Suriyeliye kucak açtı. Terörist hareketlerin önünü kesmek için Suriye'nin kuzeyine harekat başlatmak zorunda kaldı.

Esed düşene kadar hem Suriye halkı, hem coğrafya ağır bedeller ödedi.

61 yıl Baas rejiminin baskısı altında yaşayan Suriye halkı ilk iş olarak Hafız Esed'in, Beşşar Esed'in heykellerini yıktı.

Esed, tıpkı halkına yaşattığı gibi, ülkesinden ayrı düştü ama onunkisi onursuzca bir kaçış, fare gibi sığınış oldu.

Şam'ın düştüğü gün, hapishanelerden çıkarılan insanların şaşkınlığı, korkunç işkence çukurlarının fotoğrafını gözler önüne serdi. İnsanlar, Hafız Esed'in 25 yıl önceki ölümünden bile habersiz, 'Hafız Esed mi öldü ki bizi serbest bırakıyorsunuz' diye soruyorlardı. Demek ki 25 yıl, hayattan ve dünyadaki olaylardan kopuk, sıfır iletişimle zindanlarda çürümeye terk edilmişler.