Faşist oyuncu simsarı
İsmail Güneş, sinemamıza nitelikli filmler kazandırmış bir yönetmen.
2017'de çektiği Kervan, sinemamızda Ermeni tehciri gibi tarihsel bir konuyu ele alan birkaç filmden biridir.
Ateşin Düştüğü Yer, Gülün Bittiği Yer, Çizme gibi nitelikli filmlerde yine onun imzası var.
Güneş, cemiyet hayatının arızalarına değinen, yapıcı eleştirel yaklaşımlarda bulunan, tarihsel meselelere parmak basan sanatçılar arasında yer alır.
Ancak sektörü kuşatan jakoben anlayış tarafından 'sağcı yönetmen' olarak yaftalanan Güneş, film çekmekten daha zor olan önyargılarla, kamplaşmalarla savaşmak zorunda kalmış bir isimdir aynı zamanda.
Galiba 2012 yılıydı, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin ön jürisi skandal bir karara imza atmış ve İsmail Güneş'in Ateşin Düştüğü Yer adlı filmine sıfır puan çekerek festivale almamıştı. Aynı şekilde Adana Altın Koza jürisi de...
Oysa 'yerli' jürinin ısrarla görmezden geldiği Ateşin Düştüğü Yer, bu hadiseden birkaç hafta önce dünyanın saygın festivallerinden biri olan Montreal'den iki büyük ödülle dönmüştü.
Bunları hatırlamama sebep İsmail Güneş'in geçen günlerde yaptığı bir paylaşım oldu.
Türkiye'de tarafsız jüri meselesi gibi bir de oyuncu menajerliği problemi olduğu Ayşe Barım olayı ile patlak verdi malum...
Bu aslında yeni değil, kangrene dönüşmüş bir meseleydi.
İsmail Güneş'in bizzat başından geçen ve 'Faşist oyuncu simsarı' başlığıyla anlattığı konuya kulak verelim ki olayın boyutlarını ve vahametini daha yakından anlayalım.
Buyrun:
"Amele pazarında simsarlık yapan ağalardan daha merhametsiz (faşistlik kavramını tüm bedeniyle kapsayıp anlamından dışarı taşıran) oyuncu simsarı kadın (bu sıra ismini herkes biliyor) kimin ayağını acıttı bilmiyorum ama 10 yıl önce bizzat şahsıma karşı giriştiği ambargodan bahsetmemek olmazdı.
2014 yılının aralık ayında (TRT'de yayınlanacak bir dizi için birlikte çalıştığım) Halit Ergenç'le randevulaştım.
Yağmurlu ve soğuk bir günde Ulus köprüsünün altından beni lüks aracıyla aldı.
Küçük, yeşillikler içindeki bir kafeye geçtik.
Çoğunlukla burada dinlenmeyi tercih ediyormuş.
Ben çay söyledim, ömrümün en kötü çayını içerken yaz programını sordum.
Muhteşem Yüzyıl dizisi sezon sonunda bitecekti.
"Kervan1915" film projesi haziran başında çekimlere başlamayı gerektiriyordu ve toplam 3 ay sürecekti.
Bu nedenle telaşıydım.
Karakterim pala bıyıklı bir olmalıydı.
Halit Bey'in hazırda sakalı ve bıyıkları varken yaz dönemini rezerve edebilirim diye düşünmüştüm.
Yönetmen Taylan Biraderler'e bir film sözü olduğunu söyleyince ona kendi projemden bahsetmedim bile.
Ancak o nezaket gösterip sorunca Katırcı Salim'in gerçek, küçük hikayesinden bahsedip telefonumdaki fotoğrafını gösterdim.
Uzunca bir süre fotoğrafa bakıp adeta iç geçirerek "güzelmiş" dedi.
Bir iki güncel meseleler üzerine konuşmanın ardından ayrıldık.
Yürüyerek 1. Levent'e geçerken telefonum çaldı.
Arayan cast (oyuncu) direktörüydü.
Sesi telaş ve korkuyla kucak kucağaydı.
"Siz Halit Bey'le mi görüştünüz" diye sordu nefes nefese.
"Evet" dedim endişesine anlam veremeden.
"Beni Halit Bey'in menajeri aradı." dedi yüreğinin tıkırtılarını saklayamadan.