Eğitim-Bir-Sen yarışmaları...

Cemil Meriç, 'Kırk Ambar'da, karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silahın kalem olduğunu söyler ve devam eder 'Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok... Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur; tarihe, yani ebediyete.'

Nitekim uzak-yakın tarihte imparatorlukların, devletlerin siyasi sınırları değişmişken, kültürel etki izlerinin kolay silinemediği bir gerçek.

Birkaç asırdan beri sanatın, bilginin, bilimin, teknolojinin, sermayenin gücünü elinde tutan Batı dünyası, başına 'uluslar arası' yazılmış ne kadar kurum ve kuruluş varsa hepsini kendi bakış açısına göre dizayn etti; yanı sıra kültürel etki inşa etti.

Kitleleri uyuşturmak, uzak coğrafyalarda sempatizanlar yetiştirmek için Batı'nın kullandığı en büyük araçlardan biri de sinema olmuştur.

Hollywood bu bağlamda ABD'nin ve Batı değerlerinin propaganda makinesi gibi çalışmış ve bu makinenin etkileri derin olmuştur.

Hayranlık, zamanla o boyutlara ulaşmıştır ki, dünyanın dört bir yanında gençler, (İsrail ordusuna destek açıklaması dolayısıyla boykot ettiğimiz) Amerikan kahve markasının dükkanında oturmayı modalaştırarak, psikolojik tatmin elde etmenin peşinde...

Aynı şekilde giydikleri ayakkabıdan pantolona, tişörtten şapkaya kadar tercihler genellikle Batı menşeli markalardan yana...

Bu imajik değerler, reklamın, sinemanın, görselin gücüyle yavaş-yavaş ruhlara zerk edildi. Kitleler görsele, markalara şartlandırıldı.

Demek ki burada görünmeyen bir 'eğitimden', daha doğrusu şartlandırmadan bahsedebiliriz. Söz konusu tezgahtan geçmiş, mankurtlaştırılmış kitleler sayesinde kale içten fethedilmiş oluyor.

Dolayısıyla, Cemil Meriç'in 'Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok' cümlesine sinemayı, daha geniş manada göze ve gönle hitap eden bütün görsel sanatları, imajik ikonları, markaları, moda akımları dahil edebiliriz.

Geçen hafta sonu, Eğitim-Bir-Sen tarafından düzenlenen fotoğraf ve kısa film yarışmalarının gala ve ödül törenine katılmak üzere Ankara'daydık.

Adında 'eğitim' olan bir sendikanın fotoğraf ve kısa film yarışması düzenlemesi takdire şayan.

Çünkü sanatı yanına almış bir eğitim sistemi ile yetişen nesillerin, dışarıdan gelecek menfi tesirlere karşı daha bilinçli olması muhtemeldir.

Nitekim ödül töreninde konuşan Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in dile getirdiği üzere, sadece uluslararası alanda değil, Türkiye'de de uzun yıllar boyunca, sanat, kültür ve benzeri konularda referans gösterilen değerler hep 'Batı' menşeli olmuş, yerli değerlere atıfta bulunan sanatsal çabalar ötekileştirilmiş, itilip kakılmıştır.

İşte, emperyalist hegemonyanın başka milletlere yaşattığı travmalardan biri, kendini değersiz görmegösterme psikolojisidir. Bu onlar namına bir başarıdır.

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın'ın dikkat çektiği nokta da önemliydi: Sanat, medya, kültür alanındaki egemenliklerini güce dönüştüren emperyalistler, sanatı kendi amaçlarına ram ediyor, sanatçılara mobbing uyguluyor. Evrensel dilin, özgür ruhun ortaya çıkmasını teşvik için verilen ödüller emperyalistlerin elinde sanatçılara tahakküme dönüşüyor.

Yalçın'ın bu tespitlerini en açık haliyle Gazze'de yaşanan soykırımda görmüyor muyuz

Bütün savaş suçlarını işlemiş olan İsrail'i eleştirdiği için sözleşmeleri iptal edilen, dışlanan sanatçılar...