Dünya mirasına elyaf yapıştıran...

'İstanbul estetiği' tamlaması günümüzde kulağa tuhaf geliyor.

Çünkü bu koca şehir, estetikten ziyade karmaşasıyla akla geliyor.

Silme betonarme binaları, düzensiz yapılaşması, trafiği, gürültüsü, çevre kirliliğiyle 16 milyon insanın yaşadığı amorf bir şehir.

Komşusunun manzarasını kapatmayan, mahremiyete riayet eden, hava akımını hesaba katan bir mimari anlayış, şimdilerde eski, asude bir masalın başlangıç cümleleri gibi geliyor.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, İstanbul estetiğinin arkasında yazılı olmayan ahlaki kodlar varmış.

Ev yaparken komşusunun manzarasını, ışığını kapatmaktan imtina eden bu anlayış kendisini sadece mimaride değil, musikide, şiirde, sofra adabında bile ortaya koyarmış ve bütün bunların merkezi İstanbul'muş.

İstanbulluluk hem bir medeniyet hem de estetik değermiş.

Bugün de bir şeylerin merkezi İstanbul; kontrolsüz yapılaşmanın, insan yığınlarının, trafiğin, betonlaşmanın, tabela kirliliğinin, rantın...

İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından düzenlenen "İstanbul Sohbetleri"nin geçen haftaki konukları yazar Beşir Ayvazoğlu ve mimar Celaleddin Çelik 'İstanbul estetiğini' konuşmuşlar.

Söyleşide mimar Çelik'in dile getirdiği 'bütüncül bakış' meselesi önemli.

Çelik, mimari dahil, ürünlerin toplumsal ilişkilerin bir yansımaları olduğunu görmemiz ve şehirleri de bütüncül bir kavrayışla inşa etmemiz gerektiğini söylüyor.

Bir başka deyişle şehir tasarımını çevre ve insan ilişkisiyle birlikte ele almalıyız.

Şu kentsel dönüşüm meselesinde, keşke sahip olduğumuz birikimle, eskiden olduğu gibi her şeye o güzelliği, nezaketi katabilsek.

Ama bu iş yap-satçı müteahhitlerle olacak iş değil.

Baksanıza, 'yap-sat-kaç' zihniyeti kendini reklam çekiminde bile ele veriyor:

Duymuşsunuzdur; Kapadokya'da bir reklam çekimi için dekor yapanlar kimyasal içerikli yapıştırıcıyla duvarlara elyaf yapıştırmışlar.