'Büyük Taarruz'un ardından...

Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle Afyonkarahisar Valiliği'nin ev sahipliğinde düzenlenen Büyük Taarruz 2. Uluslararası Kısa Film Festivali'ne katılmak üzere kaplıca şehrimiz Afyon'daydık.

Meslektaşımız Sevda Dursun'un yönetmenliğinde gerçekleşen festivalde birincilik ödülünü Turan Haste imzalı "Rutubet" filmi kazandı.

İkinciliği Abdurrahim Karabulut ile Mahsun Celayir'in eseri olan Dıstan, üçüncülüğü ise Emre Sefer'in Babamın Öldüğü Gün filmi elde etti.

Büyük Taarruz Özel Ödülü de Ahmet Toklu'nun Harman filmine gitti.

Her festivalde yaşanabilecek ufak tefek aksaklıkları bir tarafa bırakırsak, öğrenci yurtları ve cezaevlerinde yapılan söyleşilerin yanı sıra Filistin direnişini konu alan Filistin Hakkında Konuşmalıyız adlı tek kişilik tiyatro gösterisi ile farklı ve anlamlı bir derinlik kazandı festival.

Tanıdığım en mütevazı şöhretlerden biri olan oyuncu Latif Köse, Can Nergis ve Ferhat Yılmaz ile katıldığımız Kadınlar Açık Cezaevi'deki söyleşimizde, roman yazmaya uğraşan, günlük tutan mahkumların olduğunu öğrendik.

İçlerinden birinin Türk dizileri hakkında dile getirdiği önemli bir eleştiri vardı ki hak vermemek elde değil.

Kimbilir, belki kendisi de bir aile meselesi yüzünden hapiste olan kadın mahkumun 'Türk dizilerinde aile kurumuna yönelik ağır bir yıpratma kampanyası var' şeklindeki tespiti alkışlanacak cinstendi.

Gerçekten de ekranlar (sözüm ona) aile içinde geçen entrika, fitne fesat dolu dizilerle istila edilmişken bu haklı eleştiri yadsınamazdı.

Cezaevinde görev yapan infaz koruma memurlarının sitemi de yabana atılacak cinsten değidil: Dizilerde bizi hep kötü, rüşvetçi, çıkarcı insanlar olarak gösteriyorlar Bu çok saçma ve acımasızca...

Peşin hüküm ve toptancı yaklaşımlarla masa başında iş pişiren, konforlu klişelerle senaryo yazma kolaycılığına kaçan senaristlerimizin, hedef aldıkları kişi ve kurumları incittiklerinin farkında olmalarında yarar var.

Bizden söylemesi...

Cumhuriyetimizin 100. yılında ve Büyük Taaruzun yaşandığı şehirlerden birinde gerçekleşen festivalin bütününe bakıldığnda 122 ülkeden 3 bine yakın film müracat etmiş ki bu büyük bir rakam.

Festivalde özellikle üç kadının emeği büyük.

Başta Afyonkarahisar Valisi Kübra Güran Yiğitbaşı, festival yönetmeni Sevda Dursun ve danışman Hilal Çelenk zor bir işin üstesinden geldiler.

Özellikle genç bir iletişim uzmanıyken Valilik gibi aşayiş ile ilgili kutsal bir görevi üstlenen Yiğitbaşı, başından sonuna dek konuklarını hiç yalnız bırakmadı.

Olanca misafirperverliği ve güleryüzüyle, kendinden emin, gençlerle iletişime açık ve asli görevinin yanında ilin tanıtımı için elinden geleni yapan bir idareci...

Kaplıcalar şehri demiştim ama kültür sanat faaliyetleri alanında da giderek aktifleşen bir şehir Afyonkarahisar.

23 yıldır düzenlenen uluslararası caz festivali, kısa film festivali ve 50 yıl aradan sonra (16-17-18 Kasım'da) ikincisi düzelenencek olan Milli Sinema Günleri ve 2. Milli Sinema Açıkoturumu bunun bir örneği.