Bizi yakan cehalet

Ülkemizin dört bir yanında orman yangınlarına karşı mücadele veriliyor.

Özellikle Ege ve Akdeniz'deki sahil beldeleri alev alev yanıyor. Her gün yeni yangın haberleri geliyor.

Belli ki temmuz ve ağustos kritik ve çetin geçecek.

Ülkemizde 1970 yılından sonra yaşanan en büyük 20 yangının sekizi Muğla'da, yedisi Antalya'da, ikişer tanesi Mersin ve Çanakkale'de, bir tanesi de İzmir'de gerçekleşmiş.

2023'ün ilk altı ayında bin 419 orman yangını çıkmış.

2024'te bu rakam ilk altı ayda 2 bin 529 olmuş.

Ormanlar yeşil vatanımız.

Ormanın yanması demek ekolojik ve biyolojik çeşitliliğin yok olması demek.

Bu felaketlerde en büyük pay biz insanların...

Piknik yapıp ateşi söndürmeyen, izmaritleri sorumsuzca sağa sola fırlatan, cam şişeleri, kavanozları ormanlık alanda bırakan bizleriz.

O cam parçaları sıcak havada ısı artırıcı mercek işlevi görüyor.

Yere düşmüş kuru bir yaprağın tutuşması ise (içindeki canlılarla birlikte) koskoca bir ormanın küle dönüşmesine neden oluyor.

Tıpkı deprem gibi yangının da şakası yok. Alevler önüne çıkan her şeyi yutup yok ediyor.

Kuzey Amerika'da yaşadığım yıllarda metro istasyonlarında, otobüs duraklarında, cadde panolarında gördüğüm bir kamu spotu beni çok şaşırtmıştı. O vakte kadar bu türden bir 'uyarı' görmemiştim. İnsanlar bu kadar cahil mi ki basit bir konuda bile, üstelik ilkokul çocuğuna anlatır gibi, afiş hazırlamışlardı

Afişte, toplum içinde hapşıracağınız zaman yapmanız gerekenler görseller eşliğinde anlatılıyordu.

Şöyle ki...

Birinci fotoğrafta genç bir kız çantasından mendil çıkarıyor, ağız ve burun kısmını kapatacak şekilde hapşırıyor. Daha sonra mendili içe doğru katlayarak yerine koyuyor.

İkinci görselde ise mendili olmayan birisi, burnuna götürdüğü kolunun iç kısmına hapşırıyor. Böylece mikropların etrafa saçılmasını önlüyor.