Âlimleri gömmeyelim!

'Ağır bir şey söyleyeceğim şimdi: Hemen tüm kitaplarımı Türkçe yazdım. Bunları gömseydim daha iyi olurdu. Hiçbir etkisi, hiçbir sonucu olmamıştır. Olacağı da yok.'Bu cümleleri ülkemizin felsefe bilimine açılan taç kapılarından Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı'dan duyduğumda içim 'cız' etmişti.Bilmiyorum, belki içine doğduğum çevrenin yahut eğitim sisteminin etkisiyle...Bir bilim dalı olarak felsefeyle (sistematik manada) bir alış verişim olmadı.Ders kitaplarında ne gördüksek o kadar...Bunu söylemekle birlikte, hayatın kendisinin, üretilen kültürün, insanoğlunun davranışlarının, düşüncesinin felsefeyi oluşturan çakıl taşları olduğunun bilincindeyim.Felsefe dediğin, insanlık tarihinin serüveni! Bizim serüvenimiz...Ancak Teoman Duralı gibi bir 'değeri' kaçırdığımın geç farkına varanlardanım.Hocayla ilk ve (yazık ki son) konuşmam 'Necip Fazıl Ödülleri' sayesinde olmuştu.2017 yılında, Prof. Dr. Duralı'ya Necip Fazıl Saygı Ödülü tevdi edildiğinde kendisiyle röportaj yapmıştım.O röportajın spot cümlesiydi: 'Türkiye'de ülkesine yabancı olan çığırtkan çevrenin sesi hep çok işitiliyor. Kültürümüzü o çevre temsil ediyor gibi görünüyor. Halbuki özümüzü ifade edecek yerli çevre sessiz bir biçimde ömrünü tüketmekte.' Eleştirileri anlaşılır biçimde, ders mahiyetindeydi Hoca'nın.Ömrünü bilime adamış olmakla birlikte dünyayı gezmiş, insanlığın kat ettiği mesafeyi bilimsel bir çerçeveye oturtmuş, farlı kültürleri tanıyarak çeşitliliği idrak etmiş, bununla beraber, içinde yetiştiği kültüre ve İslam medeniyetine ayaklarını sabitlemişti. Bu demek değildi ki diğer medeniyetlerin faziletlerini görmezden gelecek, kendi medeniyet dairesinin sorunlarını yermekten geri duracaktı.Ancak onun, diğerlerinden bir farkı vardı; bazı aydınlar gibi kendi milletine, medeniyetine, öz benliğine ikrahla bakan bir 'devşirme' değil, tam tersine, fikir namusuna sahip, faziletli bir münevver ve yapıcı eleştirilerin adresiydi o.Teoman Hoca'nın TRT2'deki sohbetlerini dinliyordum; en çetrefilli konuları bile su gibi berraklaştıran bir akıl, ekranı ekran olmaktan çıkarıyor, insanlığı temaşa eden bir pencereye dönüşüyordu.İşte o aklın, dört yıl boyunca (2015-2018) Zeytinburnu Kültür Sanat'ta verdiği medeniyet tarihi derslerinin kitaplaştığını görünce sevindim.Zamanında o derslere katılmış olanlar şanslıydı; şimdi ise o derslerde anlatılanları iki kapak arasında okuma, idrak etme imkanı doğdu.Doç. Dr. Aynur Erdoğan Coşkun'un editörlüğünde hazırlanan kitap 'Din ve Felsefe-Bilim Açısından Doğu