Adı gibi nezih bir Mevlevi

Rahmetli Nezih Uzel ile 1992 senesinin ilk günlerinde (2 Ocak akşamında) Üsküdar'daki evinde buluşmuşuz.

Eve girer girmez mis gibi yemek kokusu...

Yalnız yaşayan Nezih Bey düdüklü tencerenin kapağını açtığında patatesli, havuçlu haşlama kokusu tüm odayı sarıyor.

Aradan 33 sene geçmiş, ne o akşam yemeğinin ne de Nezih Bey'in doyumsuz sohbetinin tadını unuttum.

1980 askeri darbesinde başından geçen bir olayı anlatmıştı da gülmüştük ağlanacak halimize.

Sıkıyönetim günleri...

Sokağa çıkma yasağı var.

Bir akşamüzeri, Selimiye'deki Ordu Komutanlığı'na telefon açar Nezih Bey.

Tam da akşam ezanı okunmaktadır.

Gerisini Nezih Bey'den dinleyelim.

Karşıma çıkan albaya 'Ben camiye gitmek istiyorum' dedim.

'Hayır, gidemezsin' dedi; ısrar edince de telefonu başkalarına aktardı fakat onlar da 'Gitme, evinde kıl namazını' dediler.

Ama ben 'Olur mu hiç, ezan okunuyor, cemaate çağırıyor' diye lafı uzatınca, sonunda 'Peki tamam ama kimselere görünmeden git' dediler.

Ben de bütün mahalleyi toplayıp camiye namaz kılmaya gittim.

O röportajda başka neler konuşmuştuk

UNESCO nezdinde 1991 senesi Yunus Emre Yılı ilan edilmişti de Nezih Bey, o yılı hakkıyla değerlendiremeyişimizden yakınmıştı. Esin Afşar gibilerin Yunus Emre'yi salt 'hümanizma' insanı olarak göstermelerine içerlemişti.

'Yunus Emre bir evliyadır. Çürük kafalar Yunus'u temsil edemez' diyordu.

'Batılılar' dedi Nezih Bey, 'Mutfağımızdan tuz çalıyor. Avrupa adamı alır kendi istediği şekle sokar. Bir yabancının Avrupa kültürü içerisinde kendi şahsiyetini koruması zordur. Avrupa nefessiz kalınca göğsünü açar ve dünyanın her tarafına gözünü diker, yeni soluklar almaya çalışır ve onu hazmeder, bambaşka bir şey çıkar ortaya, şaşırırsınız.'

Galiba burada da neyzen Kudsi Erguner'e sitem etmişti.

Çünkü Erguner, o yıl, ünlü balerin Corolyn Carlson'un 'modern' dans gösterisine ney üfleyerek eşlik etmişti.

Nezih Bey, Galatasaray Lisesi'nden mezun olmuş bir mutasavvıftı. Çevresinde herkesin Batı müziğine koştuğu yıllarda o Dede Efendi'den Itrı'den etkilenmiş, tasavvuf ehlinin rahle-i tedrisinden geçmişti.

Dergahlarda hizmet işine bardak yıkayarak başlamış, geçen yüzyılın büyük kültürel dönüşümüne şahitlik etmiş Osmanlı münevverlerinin (Süheyl Ünver, Bendirci Muammer Baba, Refi Cevad Ulunay, Münir Nurettin Selçuk, Necmettin Okyay, Ahmet Yakupoğlu'nun) sohbetlerinde bulunmuş, dinlediği hemen her şeyi teybine kaydetmiş bir gazeteciydi.