Sahi kim bu Metin Cihan

Doğduğunda takvim yaprakları 1979'u gösteriyordu. Tunceli'de aynı evde yaşayan dokuz kardeşten biriydi. Ev hanımı annesini ilkokuldayken kaybetti. Dokuz yaşındayken, sekiz kardeşiyle İstanbul'a göçtü. Çok zeki bir çocuktu. Özel bir fen lisesini bursla kazandı. O yıllarda babası da hayata gözlerini yumdu, oğlunun Boğaziçi Üniversitesi'ne girdiğini göremedi. Bilgisayar programcılığı bölümünde okurken siyasete de ilgi duydu. Dönemin Sosyalist İktidar Partisi'nde (SİP) önemli görevler üstlendi. Okuldan sıkıldı, yeniden sınava girdi. Bu kez tek tercihi olan İstanbul Üniversitesi fizik bölümünü kazandı. Artık öğrenci hareketlerinin kalbi olan Beyazıt'taydı. Fakülteye en erken giden ve oradan en geç ayrılan öğrenci olmasına rağmen ülkeyi sosyalizmle tanıştırma hayali derslerinin önüne geçti. Bir daha Boğaziçi ve sonra yine İstanbul Üniversitesi derken toplam 24 yıl lisans öğrencisi oldu. Hep okumasına ama bir türlü üniversite mezunu olamamasından dolayı kendisine "öğrenim görevlisi" yakıştırmasını yaptı.

Bankada da çalıştı, özel ders de verdi, tercümanlık da yaptı. Gün geldi...

Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı sürecinin uzatılmasına karşı çıkan SİP bildirisini dağıttığı için tutuklandı. Evet daha 21 yaşındayken "cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla hapse girdi. Bir ay sonra tahliye oldu ve beraat etti.

BİR MESAJLA DEĞİŞEN HAYAT

Yıllar içinde evlenmişti, bir oğlu vardı...

Gezi Direnişi hayatının kırılma noktalarından biri oldu. Parka giden ilk 50 kişiden biriydi. Tam ümidi kesmişken Türkiye'ye yeniden inanmaya başladı...

2014 yerel seçimlerinde Yenikapı'daki AKP mitingini izlemeye gitti. Eski bir telefonla çektiği fotoğrafla mitingdeki kalabalığın gösterilenden daha az olduğunu sosyal medyadan yayımladı. O paylaşımı çok konuşulunca "doğru yerde ve zamanda bir şey yapmanın" hazzını yaşadı. Yurttaş haberciliğini Karadeniz'deki çevre direnişlerine katılarak sürdürdü. Gün geldi, herkesin aradığı "Çiftlik Bank tosununu" Uruguay'da buldu.

2019'da ise gelen bir özel mesaj hayatını değiştirdi. Giresun'da yaşayan bir genç, 11 yaşındaki Rabia Naz'ın şüpheli ölümünü araştırmasını öneriyordu. Bütün gününü o çocuğun ölümünü araştırmakla geçirdi ve bulgularını sosyal medyadan paylaştı. Dosya onun sayesinde Türkiye'nin gündemine girdi. Öyle ki Adalet Bakanlığı bile aracılarla "Birkaç polisin ihmali olarak kapatsak" diye öneriler gönderiyordu. O ise "Bunu da duyururum" diye o kirli teklife rest çekti.

Başına geleceklerden habersiz, şüphelerini cesurca dile getirmeye devam etti. Önce Gezi dönemine dair bir soruşturmayla kapısı çalındı.

Boşanmıştı. Hayatını bir sırt çantasına sığdırarak ve pansiyonlarda yaşayarak geçirmeye başladı. Bir gün oğluyla Türkiye'yi gezerken kaldığı pansiyonun sahibi aradı. Polisler pansiyona gitmiş ve onun aslında bir "terörist" olduğunu söylemişti. İşte o an hayatının en zor kararlarından birini verme aşamasına geldi: Oğlu ile hapiste mi yurtdışında mı görüşecekti