Koca bir nesil WhItney'Nin açtığı kapıdan yürüdü

Dünyaca ünlü yıldız Whitney Houston, 11 Şubat 2012'de Beverly Hilton Oteli'ndeki süitinin küvetine ölü bulundu. O günden bu yana siyahi olması, cinsel hayatı ve bağımlılıkları hakkında birçok şey söylendi. Gazeteci yazar Gerrick Kennedy, tüm bunlardan yola çıkarak bir kitap hazırladı. Kennedy, 1 Şubat'ta yayımlanan "Didn't We Almost Have It All: In Defense of Whitney Houston" adlı eserde Whitney Houston'un hem sahne ışıkları altında bir yıldız hem de kim olduğunu gizlemek zorunda kalan bir insan olarak yaşadığı ikilemi anlatıyor. Whitney Houston ile arkadaşlığınızdan bahseder misiniz- Bir sanatçı olarak Whitney Houston'da gördüğüm şey şuydu: Newark, New Jersey'li genç siyahi bir kadının sanatıyla dünyayı değiştirdiği gerçeği... Genç siyahi kadınlar için mümkün olmayan bir dönemde bunu yapabilmesine her zaman hayran olmuştum. Bu bize ne verdi; bize onun açtığı kapıdan yürüyebilen koca bir nesil yeni şarkıcılar verdi. Sadece bu durum bile beni çok büyülemişti. Bu kitabı yazmamın en önemli sebebi onu kaybetmekten duyduğum kederdi. Ama aynı zamanda bir gazeteci olarak kederimi örtbas etmek zorundaydım. Whitney ile aramızdaki ilişki daha çok hayatım boyunca onu sevmem, sonra onunla tanışıp vakit geçirmem ve 2 gün sonra Whitney'nin ölmesi... Annesinin güçlü dini inançları ve ailesinden gördüğü baskı konusunda neler söylemek istersiniz- Bir ayağı kilisedeydi. İkili var oluşu yaşıyordu. Özellikle büyüdüğü kilise New Hope'a gittiğimde bu düaliteyi düşündüm. Orada büyümenin nasıl bir şey olduğunu hayal bile edemedim. Sonra hayatın dışarıda olduğunu görüyorsun. Annesi Cissy bir kilise müziği efsanesiydi, evet ama aynı zamanda o kilisenin yaşlı bir üyesiydi. Kilise kültürünü bilmiyorsanız orada büyüklerin ne anlama geldiklerini de bilmiyorsunuz demektir. Çünkü büyükler kilisede konuşur. Dedikodu başlar ve söylenenler etrafta dolaşmaya başlar. Sonrasında da skandal olur. "48 yaşında hayatını kaybeden Whitney Houston, "dünyanın en çok ödül alan kadın şarkıcısı" unvanıyla rekor kırmıştı. " Peki yaşamının sonlarına doğru Whitney neler yaşadı Hâlâ dindar bir insan mıydı- Asla uzaklaşmadı. Whitney'e karşı son derece eleştirel olmak zorundaydım, çünkü inancının her şeyi iyileştireceğine inanıyordu. Buna son ana kadar inanıyordu. Bu düşüncenin her zaman pratik olmadığını biliyoruz. Maneviyatçı düşünmenin yanlış bir tarafı yok ama Tanrı'nın yanında aynı zamanda kendine de ihtiyacın var. Kendin için kararlar vermen ve işlerini kendin yapman gerekiyor. Tanrı ile olan ilişkisi her zaman kalbindeydi. Ne yaşarsa yaşasın inanç hep vardı. Kevin Costner'ın Whitney'nin cenazesinde yaptığı duygusal konuşma hakkında neler söylemek istersiniz- "The Bodyguard"da ne yarattıklarına dair çok güzel bir hatırlatma olduğunu düşündüm. Ama filmde, bu iki farklı renkteki insanın ilişki içinde olabileceği gerçeğini ve bunun 90'ların başlarında neye benzediğini gösteren bir sahne kullanılmış olabilirdi, değil mi Maalesef bunu ana akım alanlarda gördüğümüz bir noktada değildik. Bu kitapta onun bu dünyada siyahi bir kadın olarak karşılaştığı fakat aştığı engelleri, kırıp geçtiği rekorları ve tüm bunları sadece siyahi sanatçılar için değil aynı zamanda siyahi kadınlar için yaptığını anlattım. Whitney hakkında etkileyici olan şey, karşılaştığı ırkçılıktı. Onun yeterince siyahi olmadığı ya da çok siyahi olduğu fikri, gerçekten Amerika'da yaşanan bir tartışmaydı. Whitney yaşadıklarının çoğunu Amerika'da siyahi bir kadın olduğu için yaşadı. Kevin Costner'ın sözlerinin de bunu doğruladığını düşündüm.YAYINCI BULMAK ÇOK ZOR OLDU Kitabınızda medyanın Whitney Houston'u nasıl yargıladığından da bahsetmişsiniz. Yaşıyor olsaydı, yargılamalar devam eder miydi sizce- Günümüzde sosyal medya, başka bir tür hayran kültürünün devreye girmesine sebep oldu. Bu kültürün hem iyi hem kötü yönleri var. Mesela bugün sosyal medya döneminde Whitney hoş çıkmayan bir fotoğrafıyla trend olsa ayağa kalkıp savunan insanlar olacaktı ya da bir muhabir kötü bir soru sorduğunda birileri