Kelime-i Tevhîdin Fazîleti - 1

▪️ Hamd, şanı yüce olan Allah'a mahsustur. Salât ve selâm Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (sallallâhu aleyhi vesellem)'e, O'nun âl ve ashâbının üzerine olsun!..

▪️ İslâm âleminin mümtaz simalarından olan imam Gazâlî (R. Aleyh), Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (sallallâhu aleyhi vesellem)'den rivayet edilen,

"- LÂ İLÂHE İLLALLAH benim kalemdir... Bu kaleye giren kimse azabımdan kurtulur…" (Ebû Nuaym, Hilye, 3/224; Deylemi, Firdevsü'l-Ahbâr, 4458; el Câmiu's-Sağîr, 6048; Ed-Dürrü'l-Mensûr, 4/293) meâlindeki kudsî hadisi şu şekilde izah ediyor:

▪️ LÂ İLÂHE İLLALLAH, büyük bir kale ve tevhidin bayrağıdır. Bu kaleye sığınanlar ebedî saadet ve sonsuz ni'meti; bu kaleye girmeyip de dışarıda kalanlar ise ebedî şekâvet ve azabı hak ederler...

▪️ Eğer bu kelime [kelime-i tevhîd] senin kalbini çepeçevre kuşatan bir sur olmazsa ve bu kelimenin rûhu, kalbinin içine yerleşmez; TEVHÎDİN SALTANATI; nefsini, hevâ ve hevesten korumayıp şeytanlar kalbine girerse, kalenin dışında kalmışsın demektir… Sadece dilinle LÂ İLÂHE İLLALLAH demenin pek bir kıymeti yoktur...

▪️ O halde bu kelimeden nasibinin ne kadar olduğunu iyice düşün! Şayet tevhīdin mânasını kavramış, ruhuna nüfuz etmişsen;

"- Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla [nurla] desteklemiştir…" (El-Mücâdele, 22) meâlindeki âyet-i kerimede ifadesini bulan, mahlûkatın efendisi Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi vesellem) ve yüz yirmi bin küsur nebinin nasibi olan ni'mete kavuşmuşsun demektir.

KELİME-İ TEVHÎDİN FAZÎLETİ - 2

▪️ Böylece dünya ve âhiret mahsulâtını elde eder, her iki cihanda saâdete erer, velîler defterine yazılır ve ÂLEM-İ FAZL'dan sayılırsın. Zira Allah-ü Teâlâ bu hususa dikkat çekerek;

"- Kim Allah'a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın ni'met verdiği peygamberler, sıddîklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel dosttur... Bu büyük ni'met Allah'tandır. Her şeyi lâyıkıyla bilen olarak Allah yeter…" buyurmuştur. (En-Nisa 4/69-70)

▪️ ÂLEM-İ FAZL; Allah Teâlâ'nın özel ihsân ve ikramıyla muâmele edip, hidâyetine mazhar kıldığı kimselere denir. Zıddı ÂLEM-İ ADL'dir. ÂLEM-İ ADL, yüce Allah'ın adâletiyle muâmele edip, özel yardımını çektiği ve nefislerine terk edip, küfür içinde bıraktığı kimselerdir. Kısaca, ÂLEM-İ FAZL, cennetlik olan mü'minler; ÂLEM-İ ADL ise cehennemlik olan kâfir ve münafıklardır… Ayrıca bu iki tâbir, onların sıfatlarını anlatmak için de kullanılmıştır…

▪️ Şayet tevhîdden nasibin bu kelimeyi sadece dille söylemekten ibâretse; bu durumda şu âyetin anlattığı kimselerden olursun:

"- Bedeviler, iman ETTİK dediler. De ki: Siz (henüz) iman etmediniz... Fakat (bari) İSLÂM'A GİRDİK deyin!.. İman henüz kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Rasulüne itaat ederseniz, Allah yaptığınız güzel amellerden hiçbirinin sevabını size eksik vermez... Allah Gafûrdur, Rahîmdir…" (El-Hucurât, 14)

▪️ Bu âyette açıklandığı gibi, dil ile LÂ İLÂHE İLLALLAH deyip bırakmak, münâfıkların reisi Abdullah bin Übey bin Kâ'b bin Selûl ve yüz bin münâfığın yaptığı bir iştir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu duruma işâret edilerek, şöyle buyurulmuştur:

"- Ey Muhammed!.. Münâfıklar sana gelince; SENİN ŞÜPHESİZ ALLAH'IN RASÛLÜ OLDUĞUNA ŞEHÂDET EDERİZ!.. derler. Allah; senin kendisinin peygamberi olduğunu, bunun yanında münâfıkların yalancı olduklarını bilir…" (El-Münâfikûn 63/1)

KELİME-İ TEVHÎDİN FAZÎLETİ - 3

▪️ İşte bu durumda sen, dünya ve âhirette hüsrana uğramış kimselerden olursun ki bu hal apaçık bir ziyandır. Bu hal içinde ÂLEM-İ ADL'in yani cehennemliklerin (Âlem-i adl, az önce açıklandı) ve Allah düşmanlarının defterine kaydedilirsin. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de;

"- Şüphesiz münâfıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar…Onlara bir yardımcı da bulamayacaksın…" (En-Nisa, 145) buyurulmuştur.

▪️ LÂ İLÂHE İLLALLAH bir kaledir. Fakat münâfıklar ona karşı iftira ve yalan mancınığını kurarak tahrip gülleleri atmışlar, şekâvet ve nifak balyozlarıyla onu yıkmaya yeltenmişlerdir. Bu gibi kimselerin içine düşman girip tevhidin izlerini yok etmiş, onun fiillere yansıyan güzelliğini karartmış, bu güzelliğin neşvünema bulacağı kalplerini tarumar edip onlardan kelime-i tevhidin mânasını almış ve onları kupkuru suretle baş başa bırakmıştır. Bunun için hadiste,

"- Doğrusu Allah sizin sûretlerinize değil, sadece kalplerinize bakar…" buyurulmuştur. (Müslim, Birr, 33; İbn-i Mâce, Zühd, 9; Ahmed, Müsned, 2/285)

"- LÂ İLÂHE İLLALLAH'ın mânası gitmiş sadece birtakım harfler ve lakırdılar kalmışsa bu, kelime-i tevhid kalesinin mânadan yoksun bir şekilde yalnızca dille anılmasıdır…

▪️ Nasıl ki dil ile ATEŞ demek dili yakmıyor, SU demek harâreti gidermiyor, EKMEK demek karnı doyurmuyor, KILIÇ demek vücudu kesmiyorsa; aynı şekilde, sadece dille kelime-i tevhidi söylemek de kişiyi kötülüklerden (Allah'ın rızası dahilinde olmayan hallerden) alıkoymaz…

▪️ Halk arasında söylenegelen bir söz vardır: ATEŞ demekle hiçbir kimsenin dili yanmayacağı gibi; bin kere ALTIN, ALTIN demekle de hiç kimse zengin olmaz…

▪️ Söz kabuk, mâna özdür. Söz sedef ise mâna incidir. Öz olmayınca kabuğu neylersin. İncisi olmayan sedef neye yarar. Aynen öyle de, kelime-i tevhidin sözcükleri ve mânası, beden ile ruh gibidir. Ruhsuz beden bir işe yaramadığı gibi, bu ifâde de (kelime-i tevhid) mâna olmaksızın hiçbir fayda sağlamaz…

KELİME-İ TEVHÎDİN FAZÎLETİ- 4

▪️ ÂLEM-İ FAZL (cennetlik mü'minler), KELİME-İ TEVHÎD'İN hem sûretini hem de mânâsını alıp, sûretiyle dışlarını, mânâsıyla içlerini süslemiştir. Böylece dünya ve âhiret ni'metlerini elde etmişlerdir. Kur'ân-ı Kerîm onların hak üzere olduklarına şehâdet ederek kendilerini şöyle tasdik etmiştir:

"- Allah, melekler ve adâleti yerine getiren ilim sahipleri, O'ndan başka ilâh olmadığına şahitlik etmişlerdir. O'ndan başka ilâh yoktur. O azîzdir, hakîmdir…" (Âl-i İmrân, 18)

▪️ ÂLEM-İ ADL (kâfir ve münafıklar) ise kelime-i tevhidin mânâsını değil, sûretini aldılar... Münâfıklar dilleriyle iman ettik dediler, fakat içlerini küfür kirleriyle boyadılar. Bu sebeple kalbleri simsiyah ve kapkaranlıktır. Onlar, zâhiren Müslümanız diyerek ve iyi görünerek, (ganimet ve can güvenliği gibi) birtakım dünyevî menfaatlerine ulaştılar. Oysaki yarın kudret-i ilâhiyyeden bir rüzgâr esip, onların zayıf ışığını söndürerek, onları küfürlerinin karanlığında bırakıverecektir. Nitekim onların bu durumu âyette şu şekilde tasvir edilmiştir:

"- Onlar çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimseye benzerler ki, Allah ışıklarını karartınca onları karanlıklar içinde kör bir halde bırakmıştır... Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden doğru yola dönmezler..." (El-Bakara, 18) Diğer bir âyette,

"- Allah münâfıkların yalancı olduklarını bilir..." (El-Münâfikûn, 1) buyurularak, onların yalancı olduğu açıkça ifade edilmiştir... Hevâ ve hevesine, altın ve gümüşüne kulluk edip duruyorken, LÂ İLÂHE İLLALLAH demen bir mânâ ifade eder mi Bu halde sana;

"- Ey inananlar! Yapmadığınız bir şey hakkında niçin yaptığınızı söylersiniz.. Yapmadığınız şeyi yaptığınızı söylemeniz Allah katında büyük bir suçtur..." (Es-Saf, 3) şeklinde hitâb edilir de, yalancılığın yüzüne vurulursa cevâbın ne olacaktır..