İtaatte ölçü

İtaat; kayıtsız, şartsız ancak, Allah'a (cc) ve Resulü'ne (sav) edilir. Emir sahiplerine/yöneticilere ve âlimlere ise şeriata/hukuka "uygunluk" şartı ile yapılır... (Nisa/59) İlk halifeler de, seçildiklerinde, kendilerine, şeriata uyulduğunda itaat edilmesini, aykırılıkta da edilmemesini açıkça halka bildirmişlerdir. Çünkü "rububiyet" hak ve yetkisi ancak, Allah Teala'ya aittir; ulema, ümera bu yetkileri kullanamaz; haramları helal, helalleri haram yetkisi kimseye verilmemiştir. Tevbe/31. ayetin açıklamasını, Resulullah (sav) bu şekilde yapmıştır. Hukuk; yönetimleri, âlimleri, herkesi bağlar. (Hukukun üstünlüğü ilkesi)

Rububiyet yetkisinin ihlali de affedilmez, en büyük günah/zulüm ve şirktir. (Nisa/48, 116; Tevbe/31, Lokman/13) Dikkat edelim de, önümüzdeki önderleri "rab" edinme tehlikesine düşmeyelim. İtaatte de, sevgide de ölçülü olalım...

"Ahir zamanda, Sultan'ın/hükümdarın yanındakiler, Allah'ın hükmünün dışında hükmedildiğinde onu nehyetmeyecek/uyarıp engellemeyecekler… İşte Allah'ın laneti onlaradır." (Ramuz/6396) Ümera/yöneticiler de ülema/âlimler de toplumun aynasıdır. İyi veya kötü olarak...

"Sultanın sofrasında oturan âlimin fetvasına itibar edilmez." (İmam-ı Azam Ebu Hanife)

"Bizim; kralların sofrasında ne işimiz var" (Mahmut Sami Ramazanoğlu Ef. ks)

Necmeddin Silahtar Ef. Galatasaray Lisesi'nden arkadaşı merhum Cahit Bey'den naklen anlatıyor: "Kral Faysal zamanında Sami Ef. hz. ile hacda aynı kafilede beraberdik. Say esnasında Kral, tevazuyla gelerek/diz çökerek Sami Ef.nin elini öpünce, o da ayakta Kral'ın alnından öptü… Sonra da yaverini göndererek, Saray'ına yemeğe davet etti. Biz çok sevindik ancak Sami Ef. bu daveti: "Bizim kralların sofrasında ne işimiz var(!)" sözleriyle nezaketle reddetti. Acaba günümüzde bu cümleyi kurabilecek değerde Peygamber (sav) mirasçısı/Rabbani "şeyh" veya "âlim" var mıdır Ellerinden öperiz. Dini değerlerin ucuza satıldığı, istismarında yarışıldığı; hırka, cüppe ve sarıkların kirletildiği zamanımızdaki bu dünya pazarında, samimi, ehliyetli "Rabbani" adamlara muhtaç değil miyiz Ülkemiz, bölgemiz, dünyamız zulmün/cehaletin karanlığında şaşkın iken!

Suudi Kralı Faysal; Siyonizm karşıtı olduğundan, kendi yeğeni eliyle bir suikast ile cinayete kurban edilmiştir. (1975) Şimdiki krallar da, "normalleşme"/işbirlikçilik yarışıyla, ülke kaynaklarını ABD'ye devretmek ve Gazze vahşetine destek olmakla meşguller, halklarına rağmen… Efendileri Siyonistlerle aynı akıbeti (hüsran) paylaşacaklarının farkındalar; değil mi

Bugün hiçbir kimseye, hangi makamda/konumda olursa olsun, "kayıtsız, şartsız" itaat edilemez…" Masiyette/günahlarda kimseye itaat edilmez; itaat ancak marufta (şeriata, selim akla) uygunluktadır. (sav)

Yöneticilerimizi; yanlışlarında uyaracak, düzeltecek/Gazze'ye yardıma, cihada çağıracak "Rabbani" âlimlere, şeyhlere, cemaat önderlerine, STK temsilcilerine ihtiyaç, vebal ve sorumluluk yok mudur

Yöneticilerimizi, yanlışlarında uyaracak, düzeltecek "Rabbani" âlimlere/adamlara muhtaç değil miyiz

Evet... Biz Müslümanların da önümüzdekilerini denetleme sorumluluğumuz var. Kim, hangi makamda/konumda olursa olsun, ona, İslam'a aykırılıklarda itaat edemeyiz; "o bilir, hikmeti vardır" diyemeyiz. Çünkü herkesi hata yapar, günah işler. Kimse, masum ve dokunulmaz değildir… Kimsenin, imanla vefat garantisi yoktur. Şeriata aykırılıkta tarikat da, hikmet de olmaz. "Masiyette/günahlarda kimseye itaat edilmez." (sav) "Mürid de, mürşidini kontrol etmeli, gerektiğinde/şeriata aykırılıkta O'nu uyarmalı. Yoksa terk etmeli." (H.Şaban Ef. ks)