Cumhuriyetimiz' in 100. Yaşı kutlu olsun!

Merhabalar sevgili okurlar.

Bundan tam yüzyıl önce, 28 Ekim 1923 akşamı, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe davet ediyor. Yemek sırasında da onlara, 'yarın Cumhuriyet' i ilan edeceğiz' diyor

Mustafa Kemal Atatürk'e borçlu olduğumuz Cumhuriyetimiz, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın bir sonucu. Birinci Dünya Savaşı'nı kazanan devletlerin isteklerine, hatta dikte ettikleri dünya düzenine karşı koymak suretiyle başlayan bu savaş; tüm süreç boyunca dünyanın dikkatini üzerine çekti ve hakkında çeşitli düşünceler ileri sürüldü. Kurtuluş Savaşı'nın başlatılması ilk zamanlarda ciddiye alınmayan bir ayaklanma, bir eşkıyalık hareketi olarak görüldü; sonradan ise işin gerçek boyutu anlaşıldı ancak bunun akılsızca bir girişim olduğu ve başarıyla sonuçlanmasının mümkün olamayacağı, milletin intihara sürüklendiği ve mutlak bir felaket ile sonuçlanacağı görüşü ileri sürüldü.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Milletin uzun süren savaşlar sonucunda yoksul ve yorgun düştüğü ve yeni bir mücadele için henüz hazır olmadığı aslında çok da yanlış değildi. Kimileri 'zararın neresinden dönersek kârdır' düşüncesiyle, kimileri ise tamamen Milli Mücadele' yi kendi çıkarlarına uygun görmedikleri için zorla bastırmak ve engellemek istediler. Ancak koşulların umutsuz, maddi imkânların yetersiz olmasına, giden yolun 'çıkmaz' gibi görünmesine karşın Milli Mücadele zaferle sonuçlandı.

Atatürk'ün en çok beğendiği devlet şekli olarak Cumhuriyet'i 1906 yılında Suriye'de bulunurken yakın arkadaşı Halil Bey ile bir konuşmasında ifade ettiği görülüyor. Halil Bey, Atatürk'ün Cumhuriyet ile ilgili bu hatırasını şu şekilde aktarıyor:

"Vallahi pek iyi hatırlamıyorum. Ya Cülus-u Hümayun veya Veladet-i Hümayun şenlikleri yapılıyordu. Mustafa Kemal ile beraber donanmayı seyretmeye çıkmıştık. Birden kolumu tuttu: 'Halil, dedi, bir adam için böyle bir donanma yapmak budalalık değil mi Bu millet, kendi kurtuluşu için şenlik yapabilir. Nihayet, kendisine pek büyük hizmetler etmiş olan bir adam için şenlik yapılabilir diyelim. Fakat Hanedan-ı Ali Osman içinde kazara bazıları bu memlekete hizmet etti diye, onun nesline neden donanma yapılsın, padişah dünyaya gelmekle dünyaya hayırlar mı geldi Padişah da kim oluyormuş Padişah da ne demekmiş'."

Halil bu soruya şu cevabıveriyor:

"Peki, memleketi nasıl idare edeceğiz Sultan Hamid fenadır, seninle hemfikirim. Ama o giderse, gene bir padişah lazım" (diyecek oldum. Bana fena halde kızdı ve sözümü keserek)""Neden hala padişah fikrine saplanıyorsun Halil (diye bağırdı) Cumhuriyet yaparız."

Mustafa Kemal' in Selanik' te tanıdığı bir Türkolog olan Ivan Malikof' a 1907 yılında, Meşrutiyet' ten önce söyledikleri de oldukça dikkat çekici:

"Gün gelecek, şimdi hepimizin hayal sandığı reformları ben gerçekleştireceğim. Mensup olduğum millet bana inanacaktır. Saltanat yıkılmalıdır. Din ve Devlet birbirinden ayrılmalı, kadın ve erkek üzerindeki farklar silinerek yeni bir içtimai nizam kurulmalıdır. Garp Medeniyeti' ne girmemize mani olan yazıyı atarak Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık ve kıyafetimize kadar her şeyimizi yeniden düzenlemeliyiz. Emin olunuz ki, bir gün gelecek bu hedeflere ulaşacağız."