Tiyatroantropolojisi ve Metin And
Yunancada insan anlamına gelen anthropos ve söz, bilgi anlamına gelen logos sözcüklerinin birleştirilmesiyle türetilmiş bir kavram olan antropoloji, insanı ve insan topluluklarını hem fiziksel (anatomik, biyolojik, morfolojik evrimsel vb.) hem kültürel (toplumsal, dinsel, dilbilimsel, psikolojik vb.) tüm yönleriyle inceleyen bir bilim dalıdır. Çeşitli beşeri bilimlerin ve doğa bilimlerinin kesiştiği noktada yer alan bu bilim, "antropolojik olguları", yani insana ve insan topluluklarına özgü olguları betimlemek ve analizini yapmakla uğraşır.
SAHNESEL VAROLUŞTiyatro antropolojisi ise Eugenio Barba ve onun kurduğu (1978- 79) ISTA (Uluslararası Tiyatro Antropolojisi Okulu) ile birlikte literatüre girmiş bir kavramdır. Nasıl ki antropolojinin alanını insana ve insan topluluklarına özgü her türlü olgu oluşturuyorsa tiyatro antropolojisinin alanı da oyuncu insanın sahnesel varoluşuyla ilgili olgulardır. ISTA'nın 1980-1985 arasında yürüttüğü çalışmaların bir ürünü olan ve Eugenio Barba ile Nicola Savarese'nin birlikte kaleme aldıkları "Aktörün Anatomisi" adlı kitabın girişinde tiyatro antropolojisi terimi, "bir temsil durumu içindeki insanın, yani fiziksel ve zihinsel varlığını gündelik yaşamı yöneten ilkelerden farklı ilkelere göre kullanan insanın biyolojik ve kültürel davranışlarının incelenmesi" olarak açıklanır. Tiyatro antropolojisine göre oyuncunun sahnesel varoluşuna ilişkin üç farklı düzlem vardır:
a) Oyuncunun kendi kişiliği, duyarlılığı, sanatsal zekâsı, toplumsal kişiliği, yani onu biricik kılan bireysel özellikleri;
b) Oyuncunun bu kendine özgü kişiliğini ifade etmesini, dışa vurmasını sağlayan tarihsel-kültürel bağlam ve sahne gelenekleri;
c) İçinde kültürler ötesi ortak ilkelerin bulunabileceği gündelik-dışı tekniklere göre beden-zihin kullanımı.
DOĞU-BATI: ORTAK İLKELER20. yüzyıl tiyatrosunda Meyerhold ile başlayan, sahnesel varoluşu gündelik varoluştan ayırmayı hedefleyen alternatif ve yenilikçi çizginin vardığı son noktalardan biri Eugenio Barba ve ISTA'dır. Barba, Doğulu oyuncuya özgü "sahnesel varoluş" (bios) gücünün kendisini büyülediğini ve "kültürlerüstü bir yaklaşım"la hem Batılı hem Doğulu aktörün eğitiminde ortak bir zemin oluşturabilecek bazı temel ilkeler aradığını söyler.
Barba'ya göre bu ortak ilkeler, ağırlık, denge, omurganın pozisyonu, bakışların sahnesel mekân içindeki yönü gibi çeşitli fizyolojik etkenlere uygulandıklarında, oyuncunun bedeninde ifade-öncesi gerilimler üretirler. Farklı bir enerji sağlayan bu gerilimler, oyuncunun sahnedeki gündelik-dışı varoluşunu canlı ve inandırıcı kılarlar.