Atatürk hep sofralarıyla anılır. Ama hangi sofra Atatürk sofraları çeşit çeşit. Her türlü inceliğin gözetildiği devlet protokol sofraları mı yoksa okul niteliğindeki çalışma sofraları mı Yoksa köylülerle bağdaş kurduğu yer sofraları mı Hepsinin yeri ve önemi başka. Şu bir gerçek ki, Atatürk'ün olduğu her sofradan öğrenecek bir şey var.
Atatürk'ü anarken sevdiği yiyeceklerle ve bulunduğu sofralarla anmak ilk akla gelen. Son yıllarda, özellikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında Cumhuriyet baloları yapılıyor, Atatürk'ün sevdiği yiyeceklerle donatılmış sofralar kuruluyor. Bana göre Atatürk'ü anmanın en güzel yolu sofralardan çok onu tarım ve gıda sanayisinin gelişmesi yolundaki hamleleriyle hatırlamak. Atatürk Orman Çiftliği başta olmak üzere bütün yurtta kurduğu çiftlikler, ziraatın fenni ve ilmi olması için ön gördüğü gelişmeler, tarımda eğitime verdiği önem; hatta toprağın iyileştirilmesi, susuz tarım pratikleri ve su kaynaklarının korunması konularında ortaya koyduğu vizyon bambaşka. Köylüyü, üreticiyi temel alması, benzersiz bir liderlik örneği. Özetle Atatürk'ü Cumhuriyet'in kurulmasından bile önce topladığı İzmir İktisat Kongresi'nden başlayarak ülkeyi kendi kendini doyuran özgür bir ulus olması için kurduğu vizyonla anmak gerek. Bir anlamda bugünlerde çok geçerli olan topraktan tabağa felsefesini ilk hayata geçiren lider Atatürk.
Köylülerle yer sofrasında
Peki sofralar Aslında Atatürk'ün sofraları bu vizyonu yansıtan örneklerle dolu. Üstelik neredeyse her sofra ayrı mesajlarla yüklü, hepsinin erken Cumhuriyet tarihimizde ayrı bir yeri var. Atatürk sofraları deyince hemen akla gelen soru "Hangi sofra" oluyor. Çünkü Atatürk sofraları sadece görkemli, şık sofralardan ibaret değil. Atatürk tarlada buğday başaklarının arasında bağdaş kurup yer safrasında köylülerle, çobanlarla onların azığını paylaşıyor, köylünün sorunlarını dinliyor, bu sorunları değerlendirip çözümler arıyor. Bir anlamda sofranın topraktan başladığını, toprağı işleyenin köylü olduğu mesajını tüm ülkeye duyuruyor. "Köylü milletin efendisidir!" ifadesini öncelikle köylünün derdine kulak vererek hayata geçiriyor. Buna koşut olarak modern ve ilmi tarım ve hayvancılık modellerinin gelişmesi için örnek çiftlikler kuruyor, bu yolda dev adımlar atıyor. Belki de Atatürk sofralarının en değerlisi köylülerle bağdaş kurduğu yer sofrası!
Gastro diplomasinin öncüsü
Atatürk'ün hatırlanan en ünlü sofraları genellikle son derece şık, görkemli davet sofralarıdır. Ankara Palas'ta devlet protokolünü tüm incelikleriyle uygulayarak yabancı misyonları ağırladığı sofralar aynı zamanda bir gastro diplomasi örneğidir. Ankara başkent olduğunda eski usul hanlar dışında kalınacak bir otel, resmi davetlerin verilebileceği bir salon yoktu. Bu amaçla 1924 yılında ilk Meclis binasının tam karşısında Ankara Palas'ın temelleri atıldı. Oldukça sorunlu bir inşaat süreci sonunda 17 Nisan 1928'de Ankara Palas açıldı ve başkentin sosyal hayatının merkezi oldu. Artık devlet davetleri de burada verilecekti. 1934 yılında Türkiye'yi ziyaret eden İsveç Prensi Gustav Adolf için verilen yemek, Ankara Palas'ta kurulan protokol sofraları arasında tipik bir örnektir. Menüde hem konuk ülke onurlandırılmış hem de yerli değerler vurgulanmıştır. Yemek kremalı Çankaya çorbası ile başlayıp konuk ülkeye atfen Stockholm usulü parfe ile sonlanmış, eşlikçi olarak Ankara incisi, Çankaya yakutu ikram edilmiştir. En önemlisi ise yemek boyunca Türk kompozitör Ahmet Adnan Saygun'un bestelediği eserler seslendirilmiştir. En şık sofra takımlarıyla kurulan sofranın Avrupa kraliyet sofralarından eksiği yok ama içerik olarak neredeyse fazlası var; bugün çok konuşulan gastro diplomasi konusunda öncü niteliğinde bir sofra denilebilir.

2