Dünyanın en büyük gecekondusu: İsrail...

Bundan 60-70 sene öncesine kadar Yahudiler, kendini Alman, Avusturyalı veya Fransız olarak tanımlayanlar için "İncil'in Filistin topraklarına sürülmesi gerektiğini vaaz ettiği yabancılar" demekti. Avrupalılar için, vaftiz edilmiş olsalar bile, "doğulu ötekilerin" bir kolundan ibarettiler. Diğerleri gibi Avrupa'dan gönderilmeliydiler.

Theodor Herzl, Avrupalıların bu ırkçı yaklaşımı reddetmek yerine, Siyonizm'in ideoloji hamuruna ilave etmeyi tercih etti. Böylece Siyonizm, bu tarihten itibaren, modern ırkçılığın, bir dünya görüşüyle harmanlanmasına dönüştü.

Herzl'e göre, kurulacak Yahudi devleti vasıtasıyla, Avrupa medeniyetine katılabileceklerdi. Bunu gerçekleştirmek için Avrupalılar gibi davranmalı ve onlar dışındakileri ötekileştirmeliydiler. Dolayısıyla, bugün Filistin toprakları üzerinde yer alan işgalci İsrail, "Yahudi meselesinin" Avrupa'dan Asya'ya; Hıristiyan dünyadan İslam âlemine ihraç edilmesinden ibarettir.

Gecekondu İsrail'in Filistin topraklarında uyguladığı bu işgal, şiddet ve kan politikası: Aile içi şiddete maruz kalanların, ilerleyen yıllarda kurduğu ilişkilerde, bastırılmış geçmişini gün yüzüne çıkarıp, aynı şiddet politikasını sürmesine benziyor.

Filistin toprakları üzerine inşa edilen gecekondu İsrail'in ne anayasası, ne de uluslararası arenada ilan edilmiş sınırları var. İsrail vatandaşlığının temel şartı, işgal edilmiş topraklarda doğmak değil, Yahudi olmaktır. İsrail'e göre, dünya üzerindeki herhangi bir Yahudi, İsrailin doğal vatandaşıdır. Ve işgal edilmiş Filistin topraklarına yerleşme hakkına sahiptir. Buna karşılık, bu toprakların asıl sahibi olan, Filistinlilerin yaşam hakkı, zamana ve zemine göre değişkendir.

Gecekondu İsrail, tüm uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak, Filistin topraklarında kurduğu işgalci yerleşim birimlerine her an bir yenisini ekliyor. Mevcutları da sürekli genişletiyor. Mesela, işgalci Siyonistlerin, dağ başında bir yere yerleştirdiği, bir karavan bile yerleşim birimi olarak kabul ediliyor. Buralarda yaşayan işgalciler, "savunmasız, masum siviller" değiller. Kendilerine yaklaşan her kişiyi vurma hakları var. Ve bu hakkı kullanmaktan, hiçbir zaman, imtina etmiyorlar.

1948 yılında, 1 milyon 441 bin 177 Filistinlinin, 804 bin 69'u mülteci konumundaydı. 1995 yılında bu rakamlar 7 milyon 689 bin 621'e karşılık 4 milyon 645 bin 248 oldu. 1998 yılında ise 7 milyon 788 bin 185'e karşılık 4 milyon 942 bin 121 oldu. Hali hazırda ise 5.2 milyonun üzerinde kayıtlı Filistinli mülteci var.

Bu rakamlar, Filistin nüfusunun yüzde 70'nin mülteci konumuna düştüğünü gösteriyor. ABD Mülteciler Komitesi'nin açıklaması, durumun vahametini net olarak ortaya koyuyor: Dünyadaki dört mülteciden biri Filistinlidir!

1967'de işgalci İsrail'in Batı Yaka ve Gazze'yi işgal etmesiyle birlikte, bu bölgelerdeki demografik yapı hızla değişmeye başladı.

1967 savaşının hemen ardından, İşçi Partisi hükümeti, işgal altındaki toprakları İsrail ile birleştirmek için harekete geçti. Doğu Kudüs'ü işgal etti. Araplar, Eski Kent'in bazı bölümlerinden çıkarılarak, söz konusu bölgeler, Yahudi yerleşimine açıldı. Böylece kentin sınırları Batı Yaka içlerine kadar genişletildi. İşgal altında tutulan topraklarda, sonradan sivilleşecek olan yarı askeri yerleşim merkezleri kuruldu. Savaştan beş hafta sonra Golan Tepeleri'nde, sonra da Batı Şeria'daki Kfar Etzion'da bir yerleşim merkezi kuruldu.