Var mısın Yunanistan

Yunan Hükümetleri ve medyası, sık sık gündeme getiriyor. Hatta nerdeyse tüm heyetler arası görüşmelerde, görüşme konusu ne olursa olsun, Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması talebi yenileniyor.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in son Ankara ziyaret öncesi, Kathimerini gazetesi bu geleneği bozmadı. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile gerçekleştirdikleri mülakatta, "din özgürlüğü" bağlamından yaklaşarak, "Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılmasına dair olumlu bir adım atma planınız var mı" sorusu yöneltildi.

Cumhurbaşkanımızın cevabı, şimdilik, dursun. Biz devam edelim.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, Avrupa Birliği'ne giriş vizesi alma veya en azından yeni fasılların açılmasına vesile olması umuduyla, genellikle, bu tür taleplere sıcak bakıyor. Tadilat çalışmalarının ardından Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılacağı yönündeki rivayetler de böyle yorumlandı.

Yeniden Kathimerini'nin sorusuna dönelim.

Yunan gazetesi, ruhban okulunu, "din özgürlüğü" bağlamında ele alıyor. Olabilir ama eksik. 1971 yılındaki Anayasa Mahkemesi kararı ile özel yüksekokulların devletleştirilmesi neticesinde ortaya çıkan bu konu, "eğitim hakkı" bağlamında da değerlendirilmelidir. Ne var ki Atina yönetimi, her iki bağlamda da oldukça duyarsız. Batı Trakya Türk Azınlığı başta olmak üzere, topraklarında yaşayan tüm azınlıklara yönelik, asimilasyon ve baskı politikalarından hiç vazgeçmiyor. Bu politikalar neticesinde, çok sayıda insan hakları ihlaline imza attı, atıyor.

Batı Trakya Türk Azınlığı'nın hakları, İstanbul Antlaşması, Atina Antlaşması, Sevr Anlaşması (Yunan Sevr'i) ve Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmıştır. Avrupa Birliği hükümleri ve insan hakları sözleşmeleri de bunlara eklenebilir.

Yunanistan, taraf olduğu uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde yer alan her türlü hak ve özgürlüğü sağlamayı vaat ediyor. Ancak Batı Trakya Türk Azınlığı'nın sosyal, kültürel ve politik yaşamında hiçbir olumlu değişim olmamıştır. Aksine olumsuz yönde gelişmeler var. Çünkü Yunan iç hukuk düzenlemeleri, bu anlaşma ve sözleşme hükümleri ile tamamen çelişiyor.

Bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Batı Trakya'da yaşayan Türk azınlığın birçok sorunu var.Atina yönetimi, Batı Trakya Türk Azınlığı'nı, birçok insan hakkı ihlaline maruz bırakıyor.

Her şeyden önce: Atina yönetimi, etnik anlamda, Türk kimliğini ve kültürünü inkâr ediyor. Örneğin, "Türk" veya "Batı Trakya" ifadesi bulunan, İskeçe Türk Birliği ve Batı Trakya Fenerbahçeliler Derneği gibi STK'ları kapatıyor, okulların tabelaları indiriliyor.

Batı Trakya Türk Azınlığı, eğitim hak ve imkânlarından da yeterli ölçüde faydalanamıyor. İlk ve orta dereceli azınlık okullarının sayısı az ve eğitim kaliteleri çok düşük. Okullarda, Türkiye'de eğitim almış öğretmenler yerine, Selanik Özel Pedagoji Akademisi'nden mezun öğretmenler görevlendiriliyor. Mevcut okullar, ihtiyacı karşılayamıyor. Çocuklarının iyi bir eğitim almasını isteyen veliler, mecburen, devlet okullarına yöneliyor. Bu durum, azınlık okullarının varlık sebebini tehdit ediyor.

Dahası var: Seçilmiş müftülere karşı Atina yönetimi tarafından atanmış müftüler dayatılarak, dini hayata yönelik baskılar uyguluyor. Bir yanda, devlet memuru statüsünde olan atanmış müftüler. Diğer tarafta ise hukuki ve yargısal yetkilerini kullanamayan; yalnızca dini lider olarak görev yapabilen, cemaat tarafından seçilmiş müftüler.

Bitmedi, bitmiyor.

Yunanlılar, Osmanlı'dan kalan, vakıf mallarını da korumuyor. Onları korumak isteyen Batı Trakya Türk Azınlığı'na da iade etmiyor. Vakıf malları, beyanda bulunmamak ve vergi borçlarını ödememek gibi bahanelerle, haciz ve ipotek altına alınıyor. Vergi borçlarını ödeme talepleri de kabul edilmiyor. Vakıf malları için atanan idare heyetleri ise Atina yönetiminin belirlediği kişilerden oluşturuluyor.