Rahmetli Aliya İzetbegoviç'in bir sözüyle başlayalım:"Önemli olaylarını hatırlayan halklar, tarih dediğimiz şeye sahip olurlar."
Peki, 'olay' nedir
Olay dediğimiz şey, devletler ve toplumlar arasında olur. Bir devletin veya toplumun, diğer bir devlet veya toplum ile kavgaya tutuşmasıdır. Mesela, Birinci Dünya Savaşı bir olaydır.
Buradan şuraya geçelim.
Tarihimizin en önemli üç olayı, nedir Sizi bilmem ama benim için birinci sırada İslamiyet'i kabulümüz var. İkincisi, Malazgirt Zaferi ve üçüncüsü ise İstanbul'un fethi.
Kime göre, neye göre Bize göre, şuna göre
Bir olayın önemini belirleyen, neticesi; neleri değiştirdiğidir.Hal böyle iken, birinci sıra tartışmaya kapalıdır. İkinciyi de Ağustos gelince konuşuruz.
İstanbul'un fethini bu kadar önemli yapan ise Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) müjdesidir: "İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan, ne güzel kumandan; onu fetheden ordu, ne güzel ordudur!"
Birde şu: İstanbul'un fethi, bâtıl adına yıkıcı, hâk için yapıcı neticeler doğurmuştur.
İstanbul'un fethini, törenlerle, şölenlerle kutluyoruz. İyi de yapıyoruz. Ancak tek başına heyecan yetmez, kalıcı olmaz. Heyecan, bilgiyle takviye edilmezse, geçici olur. Bu şehrin ne zorluklarla aldığını bilmek, anlatmak gerekiyor.
Kuşatmayı içeriden anlatan Gustave Schlumberger'inİstanbul Düştüisimli eseri, önemli bir kaynaktır.Kuşatmaya şahitlik etmiş vakanüvislerin yazdıklarından ve bazı askerlerin hatıratlarından faydalanılarak hazırlanmıştır.
Kitabın sayfaları arasında dolaşmaya başlamadan
İstanbul'un fethinden bahsedilince, her şeyden önce, şu söylenmeli: Osmanlı ordusu İstanbul'u fethederken; sadece Haliç'e gerilen zincirleri ve Bizans surlarını değil, kardeşlerinin kibir ve hırslarını da aşmak zorunda kalmıştır.
Sultan Mehmed İstanbul'u kuşattığı zaman, karşısında sadece Bizanslılar Hıristiyanlar değil, Şehzade Orhan da vardı. Langa Limanı surlarını (Yenikapı), onun peşinden gidenler savunuyordu.
Evet, Türklere Müslümanlara karşı. Niçin Devletinin ve milletinin yenilmesi karşılığında, kendisine taht sözü verilmişti. Şehzade Orhan'ın mezarının nerede olduğunu bilen var mı
Buna karşılık, Osmanlı ordusunda, hatırı sayılır miktarda Sırp, Alman ve Macar vardı. Ordumuzun en büyük toplarını, Macar ustalar dökmüştü.
Bilinmesi gerekenler, elbette, bunlarla sınırlı değil.
Bizanslı vakanüvislerin yazdıklarından, şehirde, Avrupalı Katoliklere karşı büyük bir öfke olduğu anlaşılıyor. O dönemde, Hıristiyan dünyasında, mezhep çekişmeleri olduğu bilinir. Ama şu gerçeği, birçoğumuz, yeni öğreniyoruz:"İstanbul'u müdafaa etmek için, tekmil Avrupa'dan 9 bin Hıristiyan bulunabildiği halde, muhasara ordusunda, 30 bin Hıristiyan vardı."
Bir başkası: İstanbul'un fethiyle, sadece Hıristiyanlar değil, Bizanslı Museviler de rahata kavuşmuştur.Fatih Sultan Mehmed, bugünkü Yunan adaları ve Girit Musevi ahalisinden aileleri İstanbul'a kabul etmiştir. Bir yangında zarar gören Ahrida, Karaferya, Yanbol ve Çukurca sinagoglarının onarımı için ferman buyurmuştur.
Ve bir tane daha: İmparator Kostantinos, Rumelihisarı'nın inşaatı sırasında, Sultan Mehmed'in teveccühünü kazanmak için hisar inşaatında çalışanlara yiyecek göndermiştir. "Basireti bağlanmak" dedikleri, böyle bir şey olsa gerek.
"Bu ne incelik" dedirten bir başka hadise: İstanbul'un fethinde çok önemli bir rolü olan Macar ustalara döktürülen büyük topların ilk denemeleri, Edirne'de yapılmıştı.Sultan Mehmed, deneme yapılacağı zaman, halk arasında tellallar dolaştırır, infilakın şiddetli olacağını ilan ettirirdi. Amacı, gebe kadınların korkmasını önlemektir. Bu toplar, meşakkatli bir yolculuktan sonra İstanbul surlarının önüne getirilir. Gerisini, yukarıda bahsettiğim, kitaptan okuyalım:"Günde birçok defalar, bu topların biri ateş ediyor ve koca gülle, tahrip vazifesini görmek için fırlıyordu. Sultan'ın haşin topçuları, güllenin düştüğü yerde tesirini görmek için, büyük hendeğin kenarına kadar koşuyorlardı." (Sayfa 95)