Montaigne

Michel de Montaigne 1533-1592 yılları arasında, demek ki sadece 59 yıl yaşamış büyük bir düşünür, bir kont. Hem doğum hem ölüm yeri kendi adını taşıyan Montaigne Şatosu.

Doğal olarak çok iyi bir eğitim almış. En erken yaşlarda eski Yunan ve Latin dillerini ve edebiyatlarını öğrenmiş. Platon'dan Sokrates'ten etkilenmiş.

Montaigne bir düşünür, filozof. Fakat aynı zamanda bir edebiyat insanı. Sadece düşünür ya da sadece edebiyatçı olsa belki bu kadar etkili olmazdı. Kişiliğinde iki özelliği başarıyla buluşturmuş.

Dünyaca ünlü yapıtı "Denemeler" Türkçede de Sabahattin Eyüboğlu'nun harika çevirisiyle kültür hazinemizin en değerli ürünleri arasındadır.

Seçkin tiyatro adamı Kaan Erkam birbiri ardına sıraladığı ve yine kendi yarattığı Oda Tiyatrosu'nda sahnelenen oyunlarına bir yenisini ekledi: Montaigne.

Bu küçük, butik tiyatro salonlarına, daha doğrusu mekânlarına bayılırım. Çünkü bence tiyatro sanatı oralarda doğar, nefes alır.

Tiyatro sanatı için bilinen, çok anlamlı bir özdeyiş vardır: Tiyatro yapmaya iki kalas bir heves yeterlidir. Yani sahne oluşturacak bir küçük mekân olsun ve yeter ki tiyatro yapmak isteyiniz. Bu iki şey tiyatro sanatının yaratılması için yeterlidir. Sözünü ettiğim küçük tiyatro mekânları bu özdeyişin gerçeği ne kadar doğru yansıttığının kanıtıdır.

Kaan Erkam'ın Oda Tiyatrosu salonunda sadece 59 sandalye var.

Fakat bu minik salonun her oyunda her gece tıklım tıklım dolu olduğunun canlı tanığıyım.

İzleyici bu tiyatro mekânında sadece bir oyun izlemiyor, oyuncularla birlikte tiyatroyu yaşıyor. Önemli olan da budur. Tiyatro oyunu sadece izlenmez. Bu canlı performans oyuncularla birlikte nefes nefese yaşanır. Bence zaten tiyatronun özü de budur. Belli bir süreçte canlı olarak yaşanan şey...

Kaan Erkam'ın Montaigne'ine Ölüm Üzerine Bir Deneme alt başlığı çok yakışır. Zira bu metinde büyük düşünürün, sadece bir filozof olarak değil, hatta daha da çok sıradan bir insan olarak ölüm hakkındaki düşüncelerini, sorunlarını, korkularını, izliyoruz. Sıradan insan derken, sahnede bir de gerçekten sıradan bir insan olarak onun yardımcısı genç bir hanımı görüyoruz. Zaten oyun baştan sona büyük ölçüde bu iki insanın, büyük düşünürün ve sempatik yardımcısının diyaloğundan oluşuyor. Bu diyaloglarda halk insanının ölüm olgusuna bakışındaki doğallık ve sadelikle, aydının bu konudaki kuşkularının ve korkularının karşıtlığına da ilgiyle tanık oluyoruz.