Kuraklık

Ülkemizin (bu demektir ki insanlığın) sorunlarına duyarlı bir arkadaşımdan aldığım mesajda Birleşmiş Milletler'e bağlı bazı kuruluşlarca hazırlanan raporlarda Türkiye'nin 2030 yılında su fakiri ülkeler statüsüne gireceğinin bildirildiğini öğrendim.

Sözünü ettiğim mesajdaki etkileyici ifadelerle ve söz konusu rapordaki verilere göre, ülkemizin yüzde 88'i çölleşme riski altındadır. Sıcaklıklar özellikle iç bölgelerde artmakta, tarım ve gıda güvenliği ile yeraltı su kaynakları hızla tükenmektedir.

Mesaj şöyle devam ediyor: "Bu artık bir çevre sorunu değil, milli güvenlik meselesidir. Sorun sistematik, çözüm de öyle olmak zorunda. ünkü bu ülke kuraklığa yenilirse sadece ormanlarını değil, geleceğini de kaybeder. Zira yanan her orman sadece ağaç değil, toprağın hafızasıdır ve biz her yaz, ihmalle, suiistimalle, ihanetle birleşen iklim krizinde o hafızayı cayır cayır kaybediyoruz."

"Toprağın hafızası" kavramı özellikle dikkatimi çekti. ünkü iyi ya da kötü her kavramı kendimize yakıştıran bencil yaratıklarız. Oysa, nerede okuduğumu şimdi anımsamıyorum fakat gerçekten de biz olmasak da dünya hiçbir şey eksilmemişçesine devam edecek, biz ise bugünkü aklımızla onu çoğaltmak değil eksiltmek, hatta yok etmek için elimizden geleni ardımıza koymamak için çaba harcayacağız.

Belli ki internet üzerinden paylaşılan mesaj, şu paragrafla sona eriyor:

"Artık orman yangınları 'doğal afet' değil, yönetilemeyen bir çöküşün kızıl haritası. Yangınlar, sadece ağaçları değil, su döngüsünü, toprağın tutunma gücünü ve tarımın devamlılığını da yok ediyor. Bu topraklarda ateşle imtihan artık mevsimsel değil, yapısal. Ve eğer bu çöküşe hâlâ 'doğal' diyorsak doğanın değil, aklın tükendiği noktadayız."