İnsanın yüceliği üstüne
Walter Pater'in yurtdışında bulunduğum sırada edindiğim "Studies in the Historyof the Renaissance" (Rönesans Tarihi Üzerine Çalışmalar) adlı kitabını birkaç ay önce okumaya koyulmuştum. Bu kitap bana Giovanni Pico della Mirandola adındaki olağanüstü genç adamı tanıttı. Genç adam, 1463'te doğup 1494'te henüz otuz bir yaşında yaşama veda etmiş. Olağanüstü çünkü daha yirmili yaşlarda başlayarak etkileri o yıllardan bugünlere kadar süren felsefi yapıtların, daha doğrusu yepyeni ve sarsıcı düşüncelerin yaratıcısı.
Bu düşüncelerin özetini Walter Pater'in kitabında okumuştum. Bu dâhi genç adamın dilimizde "İnsanın Yüceliği Üstüne Söylev" adında kitabının bulunduğunu öğrenince çok sevindim ve kitabı getirterek bu düşünceleri dilimizde de okumaya koyuldum.
Mirandola'ya göre Tanrı her şeyi yarattıktan sonra sıra insana gelmiş fakat ona nasıl bir biçim vereceğini bilemeyerek şöyle demiş: "Ey Âdem, biz sana ne sabit bir ikametgâh ne belirli bir biçim ne de ayırt edici bir vasıf verdik ki kendin için hangi ikametgâhı, hangi biçimi, hangi vasfı uygun bulursan arzuna ve kararına göre onu elinde tutarsın. Bir varlık, doğası belirlendikten sonra bizim tarafımızdan onun için yazılan yasalara tabi olur. Seninse tabi olduğun hiçbir sınırlama yok, seni kendi iradenin ellerine bıraktık ki kendi doğanı ona göre belirleyesin. () Kendi hür ve onurlu kalıpçın, heykeltıraşın olasın, kendini tercih ettiğin gibi biçimlendiresin. Kendine daha düşük, yani hayvani bir biçim verip yozlaşmaya muktedirirsin; ruhunun yargısına uygun olarak kendine daha yüksek, yani ilahi bir biçim verip yücelmeye de muktedirsin." (A. Doğucan Hanegelioğlu çevirisi, Doğu Batı Yayınları)
Yukarıdaki satırları okuduğumda ruh ikizimle karşılaşmış gibi oldum. Aynı sözler ya da benzerleri başka düşünürlerce Mirandola'dan önce ya da sonra söylenmiş olabilir. Fakat bu kadar açık ve yalın söylenmiş olduğunu sanmıyorum.