Erdal Atabek

Gözlerinden zekâ fışkıran, bakışları ile konuşan adam.

Ağzından çıkacak her sözcüğü aklın ve mantığın süzgecinden, tartısından geçiren.

Aynı anda soran ve yanıtlayan.

Kırmadan, incitmeden, eleştiren ve öğreten.

Bir yaşama ustası.

Şakacı, nüktedan.

Az rastlanabilecek, ender, özel, eşsiz bir insan.

Tanımış olmakla, dostu ve kardeşi olmakla her zaman onur ve sevinç duyacağım, sevgili Erdal Atabek.

Onu 1970'li yıllarda, Cumhuriyet'in ikinci sayfasında yayımlanan Wilhelm Reich'ın "Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı" adlı kitabı konusundaki yazısı ile tanımıştım.

Daha öncelerde karşılaşmış, tanışmış olabiliriz.

Fakat dostluğumuz, düşünce arkadaşlığımız, bu yazı ile başlamıştır diyebilirim.

Reich, ülkemizde bugün bile psikiyatri alanı uzmanları dışında çok az kişinin tanıdığı, ilgi duyduğu büyük bir düşünürdür.

Erdal Atabek diyebilirim ki insana, topluma ilişkin her konuda okuyan, düşünen bir insandı.

Bilge diye adlandırılmayı, onun kadar hak edebilecek çok az kişi vardır.

Sözünü ettiğim yıllarda Reich benim de ilgi alanımdaydı.

Bugün de öyledir.

Fakat örneğin "Amerikan psikolojisi ve varoluşçu psikoterapinin önde gelen ismi" diye adlandırılan Rollo May'in "Yaratma Cesareti" adlı kitabını ondan duymuş ve onun önerisiyle edinip okumuştum.

Erdal Atabek, bir hekim, bir düşün ve eylem adamı olduğu kadar, sanatçı duyarlılığına da sahip bir kişilikti.

Erdal ağabeyle asıl dostluğumuz, yakınlığımız, 1982 yılını neredeyse bütünüyle geçirdiğimiz Maltepe Askeri Cezaevi'ndeki günlerde gerçekleşti.

Ondan yaşamakta olduğumuz sıkıntılı günlere ilişkin en küçük bir kötümserlik, karamsarlık sözü işitmedim.

Yaşamını sanki her günkü doğal yaşamındaymış gibi, espriler yaparak, okuyarak, çalışarak sürdürmekteydi.