Çöpler ve altın

Örgütsüz bir ülke, sömürgedir.

Örgütlü ülkelerin yağma alanıdır.

Örgütsüz bir ülkenin halkı, iki kat köledir.

Hem kendi ülkesindeki güçlülerin hem onların da efendisi olan dışarıdaki güçlülerin kölesi.

Örgütsüz bir halk zavallı, cahil bir insan topluluğudur. Üstelik bunun bilincinde ya da farkında bile değildir. Zaten asıl cahillik de bu bilinçsizlik, farkında olmayıştır.

Farkında oluş, olumsuzluğu aşma yönünde bir adım atılması demektir.

Bu adımı, örgütlenme yolunda bir başlangıç anlamına gelen, kendisi gibi olanlarla bir araya gelmek, çareler aramak isteği izleyecek, bu ise örgütlenme yolunda bir başlangıç olacaktır.

Hep böyledir, böyle olmuştur.

Korkunç olan cahilin, ezilmişin, aşağılanmışın, kölenin, bunların farkında olmayışı, giderek alıştırılması daha da öte bunları kader sayması, hatta yüceltmeye yönlendirilmesidir.

Bu konuda dinler, egemenlerin keşfettikleri , genellikle asıl amaçlarından saptırılan harika araçlardır.

Öyle ya, bu dünyadaki zavallılık, aşağılanmışlık, ezilmişlik, geçidir, bir sınavdır.

Ödül bir başka dünyadadır.

Beyinlerine çocukluktan ve hatta bebeklikten başlayarak safsatalar, yalanlar işlenen bir halkın örgütlenmeden anladığı da köleliği kabullenmek ve bu safsatayı en hâkimane, en inandırıcı, en başarılı, en kandırıcı, yerine göre en tehditkâr, yerine göre en tatlılıkla dile getirenin müridi kulu kölesi olmaktır.

Düşünmek, irdelemek, soru sormak, aklını kullanmak, özgür düşünceli insan olmak değersizleşti mi; cahillik, zavallılık, ezilmişlik sıradanlaşır, doğallaşır, önemini, anlamını kaybeder.

İnsan toplulukları kendini beğenmiş bir kaz sürüsüne, çocuk bir çobanın bile elinde bir sopa ve sesinin birkaç inip çıkışıyla yönettiği hayvan sürüsüne dönüşür.

Vah zavallılar!

Örgütsüz bir toplumun, örgütsüz bir ülkenin insanlarına biraz yukarıdaki bir pencereden baktığınızda göreceğiniz şey budur.

Toplu bir taşıma aracında bile aynı şey!

Bir birinden kopuk, her biri kendi içine kapanık, adeta birbiriyle göz temasından korkan zavallı bir sürü.

Hatta sürü bile değil.

Bu bakımdan o gariban, kibirli kaz sürüsü, kurbanlık küçük ya da büyükbaş hayvan sürüleri ve hatta sokak başlarını tutmuş sahipsiz köpek toplulukları bile, bu örgütsüz insan topluluklarından bana kalırsa daha değerli ve anlamlıdır.

Başka bir büyük yalan demokrasidir.

Halkın örgütsüz olduğu bir ülkede demokrasi olmaz, olamaz.

Örgütsüz bir ülkede devlet halkın değil güçlünün devletidir. Demokrasi ise güçlü ne kadarına izin verirse o kadar olacaktır.

Sömüren ülkelerin, emperyalistlerin genelde örgütlü bu toplumların yurttaşlarına bir çift sözüm var:

Devrimler gerçekleştirmiş; büyük sanatçılar, bilgeler yetiştirmiş ülkelerin halkları, yurttaşları olarak emperyalizmin sağladığı nimetlerden yararlanmaktan utanmıyor musunuz