Zamansız bir oyun

Bazı oyunlar var, yıllar önce yazılmış, insan "Kim bilir ne kadar eskimiştir" diye düşünebiliyor ve fena halde yanılabiliyor. Sevinilecek bir şeyden söz etmiyorum. İnsanın özünde değişmeyen bir şey var ve bu iç açıcı bir şey değil. Bunu usta bir yazar ele aldıysa da hem evrensel hem zamansız bir eser çıkıyor ortaya.

Orwell'in "1984"ünü Nilüfer Kent Tiyatrosu'nda izlediğimde de bunu düşünmüştüm. Sermet Çağan'ın "Ayak Bacak Fabrikası" ile İstanbul'a gelen Eskişehir Şehir Tiyatroları'nı izlemek de aynı etkiyi yarattı üzerimde. Ezen ezilen ilişkisinin dinamikleri, o korkutma - kandırma döngüsü insanlık tarihinin değişmeyen meselesi.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Maalesef çok genç yaşta kaybettiğimiz çok yönlü tiyatro insanı Sermet Çağan, 1961 yılında yazmış "Ayak Bacak Fabrikası'nı. O günden bugüne sayısız topluluğun repertuvarına girdi, şimdi de Murat Karasu'nun son derece dinamik rejisiyle Eskişehir'de.

"Ayak Bacak Fabrikası" bilinmeyen bir ülkede, kim bilir hangi zamanda geçiyor. Ülkedeki derebeyleri depolarında biriken kara tohumu satabilmek için dâhiyane bir yol buluyor: Devletin emriyle vatandaşa buğday yemeği yasak ediyorlar. Herkes elindeki buğdayı getirip teslim edecek, etmeyen vatan haini sayılacak. Fakat bu kara tohumun 'minik' bir sakıncası var; yiyeni kötürüm yapıyor. Tabii ki bunun da çözümü mevcut: Ayak bacak fabrikası kurulur, halk 'sürünmekten' kurtulur.

İşin ürkütücü taraflarından biri; Sermet Çağan bu oyunu gerçek olaylardan yola çıkarak yazmış. Erkal Umut'ın Mimesis Dergi'de çıkan yazısından aktarıyorum; 1960'larda Anamur'un bazı orman köylerinde gerek yokluktan gerek devletin tarım uygulamalarından ötürü, besin değeri düşük ve insanı kötürüm yapan kara tohum ekilirmiş, köylüler bunun karıştırıldığı "fink ekmeği"nden yermiş. Çağan'a bu oyun için ilham kaynağı olan diğer haber ise halkın kutsal saydığı için yemediği kefallerin yüzdüğü Balıklı Göl'den gelmiş. Oyundaki ülkenin halkı da kendisi açlıktan kırılırken 'kutsal' balıkları buğdayla besliyor.

Sermet Çağan bu gerçeklerden yola çıkıp seyircinin güle eğlene izlediği bir oyun yazmış. Mizahın gücü. Murat Karasu'nun rejisi, Orhan Enes Kuzu'nun müziği, Ethem Özbora'nın dekoru, Tülay Kale'nin kostümleri, Filiz Sızanlı'nın koreografisiyle ortaya son derece renkli, hareketli, eğlenceli bir oyun çıkmış. Metni biraz kısaltmış, araya güncel espriler eklemişler, onlar da cuk oturmuş. Şahane bir ekip oyunculuğu izliyoruz Eskişehir Şehir Tiyatroları'ndan. Hepsi birbirinden parlak ama en akıllı cümlelerin sahibi, 'mobbing' mağduru Öküz'ü oynayan Mustafa Kılıkçı'nın adını ayrıca anmak isterim.