Seyirciyi çocukluğuna çağıran film

Yetişkinlerin dünyası deyince aklına iyi bir şey gelen var mıdır acaba Hani sanki büyüyünce ulaşacağımız bir mertebe gibi sunarız çocuklara da, orada o çocuğu ne beklemektedir Kazandıklarının kaybettiklerin yanında devede kulak olduğu, güya 'özgür' olacakken çok daha tutsak olduğun, bir de üstüne hayal gücünü kaybettiğin bir dünya. Belki o dünyaya katlanabilmek, o düzeni sürdürebilmek için gereklidir zaten, çocukluğun zengin hayal kurma yetisinin zayıflaması. Kaybetmeyenler ise kabına sığamıyor, yazarak, çizerek, film yaparak hayallerinden bir dünya kurmaya, unuttukları çocukluklarını insanlara hatırlatmaya çalışıyor. Bir kişi hatırlasa, o umuda tutunsa kâr.

62. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali'nden en iyi film ve yönetmen (Seyfettin Tokmak) dahil yedi ödülle dönen "Tavşan İmparatorluğu"nun bu kadar çok sevilmesinin en önemli sebeplerinden biri bu diye düşünüyorum. Başkarakteri Musa'nın (Alpay Kaya) olanaklardan yoksul ama hayallerden zengin dünyasını muktedir 'yetişkinlere' ezdirmemesi. Onun karanlıklar içinde yaşattığı umut dünyasına bir şans vermesi ve seyirciyi çocukluğuna çağırması.

Musa 12 yaşında bir çocuk, annesini kaybetmiş, hayatta bir tek babası var, o da "olmasa daha mı iyi olurdu acaba" dedirten türden. Adı Beko (Altın Portakal'da En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü'nü alan Sermet Yeşil); tazı yarışlarına yem olarak yaban tavşanı avlayan, yetişkin dünyasının en katı temsilcilerinden biri. Devletten engelli çocukların ailelerine bağlanan maaşı almak için Musa'ya engelli taklidi yaptırıp onların gittiği okula yolluyor. Tabii ki 'onun iyiliği için'. Tahminen Beko da sevgi görmeden büyümüş, birkaç sahneden anlıyoruz ki bir Erol Taş babası değil, aslında seviyor Musa'yı kendince.

Küçücük yaşında hem annesiz kalan hem de omzuna 'bir yetişkin gibi' sahtekârlık yapma yükü yüklenen Musa'nın kaçıp çocukluğuna sığındığı bir yeri var: Babasının tuzaklarından kurtarıp iyileştirdiği tavşanlara sarılıp uyuduğu maden. Hem sığınağı hem de direnişinin karargâhı. Belli saatlerde dışarıdan sızan ışıkla büyülü bir ormana dönüşen, duvarlarında Musa'ya arkadaşlık eden gölgeler beliren bir başka âlem.

Bir 'firari'si daha var filmin: Yarıştırılan tazılardan Mavi. O da kaçmış, yetişkinlerin onu kullandığı şiddet dolu dünyadan. Herkes onu arıyor. Her an bir yerlerden çıkabilir, sonra gene hiç var olmamış gibi kaybolabilir. Filmin senaristi ve yönetmeni Seyfettin Tokmak, Mavi'nin kendisine İngilizce 'ansızın, birdenbire, beklenmedik bir anda' anlamında kullanılan 'out of the blue' deyimini hatırlattığını söylüyor.