Film – dizi piyasasında 'kadın işi' diye bir tabir var son yıllarda. 'Normali' erkek işi olduğu ve sürekli kadınların kenar süsü olduğu işler üretildiği için buna bir isim konması gerekti. Ne yapalım, bir kadının odakta olduğu hikâyeler anlatalım. Gelgelelim bunlar da yine – bir erkek tarafından yazılsa da yazılmasa da - erkek bakışıyla anlatılmaya devam etti. Neticede topluma hangi bakış yön veriyorsa filmlerin – dizilerin kadına yaklaşımını da o belirliyor. Ne oluyor, biz sürekli ya şeytan ya mağdur kadınlar izliyoruz. İlki kötülükleri tetikliyor, hikâyenin saf erkeklerini birbirine düşürüyor, ikincisi çile çekiyor. Her koşulda kendine ait bir dünyası, işi gücü ve amaçları yok.
Derken günümüz şehirli kadınlarını anlatmaya niyet eden komediler artmaya başladı ve bu kadınlara kutsal bir amaç yüklendi: Bir münasip koca bulmak. Görünüşe göre erkekler ya ilaç etkisi altında ya kafalarına silah dayanarak nikâh masasına oturtuluyorlar. Bir kadının ise doğduğu andan itibaren tek hedefi beyaz gelinlik giymek. Yanındaki prens mi kurbağa mı hiç fark etmiyor, koca kocadır.
Bu kadınların bir ortak özellikleri de sarsaklıları / beceriksizlikleri. Sanırım bir erkek olmadan hayatta kalamayacaklarına ikna olmamız için. Devamlı pot kırıyor, çarpıyor, deviriyor, iş yerinde desen gaf üstüne gaf. Dobralıkla sersemlik tamamen birbirine karışmış. Bu derdi Bridget Jones açtı başımıza ama bu kadar çok tekrarlanmasına gerek yoktu sanki. Sevimli değil, seksi değil, sahici hiç değil. Etrafınızda kaç tane dağları devirmeden iki ayağı üzerinde zor duran kadın var
Sosyal medyada peş peşe İrem Sak'ın yeni platform dizisi (yeni diyorum ama meğer üç buçuk senedir yayın için bekliyormuş) "Modern Kadın"dan söz eden postlar görünce itiraf edeyim, bunlardan biri daha diye düşündüm. 10 bölümlük dizinin ilk sahnesinde Pınar, 35 yaş pastasının mumlarını üflerken bolluk, bereket ve arkadaş dürtmesiyle 'erkek' dileyince de haklı olduğumu düşündüm. Neyse ki izlemekten vazgeçmemişim, kısa sürede sesli olarak gülmeye başladım.
Pınar, Sivaslı bir ailenin İstanbul'da tek başına yaşayan kızı. Başarılı bir reklamcı. Daha doğrusu her seferinde burun bükülen fikirleri sonuç verince şirketteki erkekler tarafından sahiplenilen, sürekli başarısına 'çökülen' bir reklamcı. Dokuz senedir hakkı olan terfi için bekliyor. Bir yandan da 35 yaşında bekâr bir kadın olarak sağdan soldan gelen acıyan / yargılayan bakışları savuşturmaya çalışıyor. Arada bir date'lere çıkarak ve başta 'love bombing' (ilk karşılamadan sizinle çoluk çocuk hayali kuran, bir an dibinizden ayrılmayan adam) ve hemen ardından gelen 'ghosting' (birlikte geçirilen ilk gecenin sabahında hiçbir açıklamaya gerek duymadan kaybolan adam) 'modern kadın'ı bekleyen bütün tehlikelerle karşılaşarak.