"Hiç mi yaşamayalım yani"

Aile, TDK'ya göre "evlilik ve kan bağına dayanan toplum içindeki en küçük birlik" sürdürülebilirliğini büyük ölçüde 'yalanlara' borçlu. Haksızlık ettiğimi sanmıyorum. Çoğumuz için haklarında az şey bildiğimiz, kendimizi anlatamadığımız, onlarla ilgili fikirlerimizi de kendimize sakladığımız bireylerden oluşan bir 'küçük birlik', aile. Ama tabii ki birbirimizin iyiliğini isteriz, hele çocuğumuzsa söz konusu olan, onun için neyin iyi olduğunu da en iyi biz biliriz. 'Mutlu olsun' diye. Belgin'in annesi gibi. Ama insan olduğu gibi kabul etmediği birinin neyle mutlu olacağını nereden bilsin

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Belgin, bir bakış açısında göre 'evlenme çağını kaçırmasına ramak kalmış' bir kadın. Bir gece yarısı annesinden aldığı telefonla apar topar baba evine gidip bir 'yalanlar silsilesinin' ortasına düşüyor. Kendisi için bir oyun kurulmuş o ayrı, babası Kamuran 74 yaşında "hiç mi yaşamayalım yahu" sevdasına yakalanmış o ayrı, hayatı boyunca 'başkaları mutlu olsun' diye kendi bildiği yoldan çırpınan annesi Müzeyyen 'yaranamadıkları' ile beraber bir mutsuzluk kuyusuna düşmüş, o apayrı.

"Aile Yalanları", bu üç insanın, sıradan bir çekirdek ailenin dörtte üçünün (bir de görmediğimiz hayırsız abi var) bakış açılarından anlatıyor, bu küçük ölçekli krizi. Sırayla her birinin gözünden izliyoruz; biri ne demiş, öteki ne anlamış, 'aslında' diğerinin kafasından ne geçiyormuş, meğer her birinin endişesi diğerinin neyi ne kadar bildiği imiş İşte tam da bildiğimiz, gündelik, olağan 'aile yalanları'.

Nermin Yıldırım'ın "Bavula Sığmayan" kitabındaki aynı adlı novellasından sahneye uyarladığı "Aile Yalanları", Hakan Emre Ünal'ın rejisiyle, Zorlu PSM ve TOY İstanbul yapımı olarak seyirciyle buluştu. Merakla beklediğim bir işti, haklıymışım. Nermin Yıldırım'ın komik ve duyarlı dili, Hakan Emre Ünal'ın metnin hakkını veren rejisi, üç karakteri yan yanayken ve kendi köşelerindeyken birbirine ustaca bağlayan fikirleri ile birleşince ortaya çokça güldüğünüz, arada ağladığınız (en azından benim) bir oyun çıkmış.

Üstelik o oyun seyirciye şahane bir üçlü tarafından aktarılıyor: Melisa Sözen, "Kalp Düğümü"nden beri neden sahneye çıkmadığını anlamadığım bir oyuncuydu, Belgin'de rolünü bulmuş. Ne kadar da iyi bir komedi oyuncusu üstelik. Ülkü Duru Müzeyyen'de bir güldürüyor, bir ağlatıyor, arada seyirciyle suç ortaklığına girişiyor, unutulmaz bir karakter yaratmış. Müfit Kayacan'ı sahnede izleyebilmek bir şanstı, yaşının 70, işinin bitmemiş olduğuna inanan Kamuran'da bütün beceriksiz üç kağıt denemeleri ve seyirciyi alkışa boğan "Daddy Cool" dansıyla bir harika.