Günlerdir aklımda Bertrand Tavernier'nin "La Mort En Direct" (Türkiye'de "Naklen Ölüm" ve "Ölümü Beklerken" isimleriyle seyirci karşısına çıktı) filmi dönüp duruyor. 1980 yapımı, lüzumsuzca ileri görüşlü bir film. Aslında ileri görüşlü olan "The Continuous Katherine Mortenhoe" adlı bilim kurgu romanının yazarı David Guy Compton, çünkü film ondan uyarlama. Tıbbın çok geliştiği, insanların hastalık nedeniyle ölmediği bir yakın gelecekte, Katherine Mortenhoe (Filmde unutulmaz Romy Schneider) adlı yazara ölümcül bir hastalık tanısı konuyor, birkaç haftası kaldığı söyleniyor. Bir televizyon kanalı, kalan süresinde onu takip edip ölme sürecini La Mort En Direct adlı programlarında yayınlamak için yüklü bir para teklif ediyor. Ama Katherine'in bilmediği bir şey var ki doktor da kanalla iş birliği içinde ve o sırada çekim çoktan başlamış bile. Bu arada daha sonra bu iş birliğinin daha da ileri boyutta olduğunu, kadına midesini ağrıtacak ilaçlar verildiği, aslında ölmekte olmadığı da ortaya çıkacak ama iş işten geçmiş olacak. Katherine bir noktada anlaşmayı kabul ediyor, parayı kocasına verip kılık değiştirerek kaçıyor, izini kaybettirdiğini sanıyor. Ancak peşinde kanalın deneyimli kameramanı Roddy (Harvey Keitel) var. Gözüne takılmış, her anı kaydeden bir mikro kamerayla…
Dönemin çığır açan filmi eleştirmenler tarafından "Gelmiş geçmiş en iyi karanlık, distopik film" olarak tanımlanmış. Düşünsenize ne BBG evleri var ne internet ne sosyal medya ve 1930 doğumlu yazar böyle bir 'distopya' kurmuş. Kendini gerçekleştiren distopya. Hem de en vahşi, en yıkıcı hâliyle.
Şu sıralar X'i açtığınız an dehşet verici bir linç kampanyasının altında kalıyorsunuz. Kelimenin tam anlamıyla 'altında kalıyorsunuz' çünkü çok yıkıcı ve ardında kaldırılması zor bir enkaz bırakan bir linç bu. Geçen hafta sözünü etmiştim, 2023'ten beri kanserle mücadelesini takipçileriyle paylaşan sanatçı Evre B. Clarke temmuzun son gününde bu savaşın kaybedildiğini, doktorun dediğine göre üç – dört hafta süresinin kaldığını duyurdu. Çok üzüldük, çok üzülmeye devam ediyoruz. Kendisini bire bir tanımıyorum ama 10 aylık bebeği olan 38 yaşında bir kadının hastalığı karşılama ve hayatı taşıma gücünün ne kadar çok insana ilham kaynağı olduğunun tanığıyım. Ve bu üzücü haberi aldığımız günden beri süren saçma sapan saldırıların gitgide artmasını büyük bir endişeyle izliyorum.
Ne istiyorlar Öncelikle Evre'nin bir dolandırıcı olduğunu, hasta falan olmadığını, ölmeyeceğini düşünüyorlar. Kendilerince bir kanser hastası portresi var kafalarında, ona uymadığı, kilo aldığı, saçları dökülmediği, 'sağlıklı göründüğü' için. Kadını doktor raporlarını yayınlamak, hangi ilaçların kilo aldırdığını açıklamak, gözündeki sarılığın fotoğrafını çekip koymak durumunda bırakıyorlar, inanılır gibi değil. Doktorlar (ya da doktor olduğunu iddia edenler) birbirine girdi günlerdir. "Ben gördüm sonuçları inceledim" diyenlerle "Yok böyle hastalık olmaz, kesin yalan" diyenler kapışıyor.