Bazı filmler var, insanı hayatının pek çok yerinden yakalıyor ve onunla beraber yola devam ediyor. İz bırakan filmler. Benim için Aslı Özge'nin son filmi "Faruk" böyle olmuştu. Ana karakteri yönetmenin 90'lı yaşlarındaki babası Faruk Özge olan film, asıl meselesi kentsel dönüşüm olsa da müthiş bir baba – kız ilişkisi anlatıyordu. Annenin erken kaybıyla daha da yakınlaşmış bir baba – kız ilişkisi… Kızını yakınında tutmak adına onun kanatlarını hiç kırmamış, uzaklara uçmasına destek olmuş bir baba, onu gittiği her yerde kalbinde taşımış, dünyanın dört bir yanından kartlar yollamış, her fırsatta da yanında olmuş bir evlat.
Faruk'un ömrünü geçirdiği, rahmetli eşiyle balkonunda oturduğu, her köşesinde anıları olan evinin kentsel dönüşüme girmesi söz konusu olduğunda biz de Aslı Özge'nin (Görüntü Yönetmeni Emre Erkmen'in) kamerası eşliğinde bu sürece tanıklık ediyoruz. İnanılmaz bir karakter Faruk. O apartman toplantılarında yaşı 90'ın üzerinde olduğu için ona "Çok da anlamazsınız" muamelesi yapmaya kalkanlara pırıl pırıl zekâsı ve ince mizah anlayışıyla cevabını veren, kendi rutinleri, keyifleri olan, insanlarla ve kedilerle şakalaşan, hayatı hafife alan, sıra dışı bir yaşlı karakter.
Faruk için 'yaşlı' sıfatını kullanmak bile zor geliyor çünkü sahiden onun yaşlı olduğunu hissederek izlemiyorsunuz filmi. Her şeyini kendi hallediyor, yılbaşı gecesi küçük ağaçlı, süslü masasını kurup dansöz Asena ile beraber oynuyor, Victoria's Secret mankeniyle ilgili hayaller kuruyor, çok güzel bir hanımla oynama şartı koştuğu bu hayal sahnesini sadece yedi tekrar aldığı için kızına posta koyuyor... Birçok insandan daha uzun yaşamış, daha çok şey görmüş, belki daha az şaşırıyor. Artısı var eksisi yok yani. Toplumda belli bir yaşın üzerindekilere ne kadar haksızca – hatta densizce - davranıldığını da fark ettiriyor tabii bu durum. Apartman toplantısında yüzüne karşı "Evi kızınızın üzerine yapsanız yarın öbür gün siz ölünce ne olacak" denebiliyor örneğin. "Siz yorulmayın" kisvesi altında yetkileri elinden alınmaya çalışılıyor. Ya da odadaki herkes cebinden çıkaracak akli melekelerini ispat etmek için rapor almak durumunda kalıyor. O doktor muayenesi ve elinde raporunu sallayarak çıkışı unutulmaz.
Film ne belgesel ne kurmaca, ikisinin arasında bir yerde. Arada kamerayı, Aslı Özge'nin müdahalelerini de görüyoruz, hatırlıyoruz ki bu bir film. Ama bir yandan da o kadar gerçek ki. Çekimler uzun süreye yayılmış, Aslı Özge'ye biraz babasına hayat enerjisi veren bu süreci uzatmak onun ömrünü de uzatmak gibi gelmiş. Ama sonunda "Benim filmim ne zaman bitecek" diye sorduğu için hızlandırmış. Film prömiyerini Berlinale'de yaptı ve FIPRESCI ödülüyle döndü, biz de İstanbul Film Festivali'nde Faruk Özge ile birlikte izleme şansına sahip olduk. Sahneye çıktı, dakikalarca alkışlandı. Dünyanın dört bir yanında pek çok festivale gitti, 29. Tetouan Akdeniz Film Festivali'nde 96 yaşında En İyi Erkek Oyuncu Ödülü aldı.