Vuruşa vuruşa neyi halledecekler
Zamanımızın savaşları kılıç kalkan savaşlarına benzemiyor. Teknolojinin bütün imkânları kullanılıyor ve insanlar, binalar, hayvanlar, canlı cansız ne varsa yok ediliyor.
Teknoloji insana akıl almaz imkân sağladığı gibi insanın varlığını da tehdit ediyor. İnsan öyle bir hâle gelecek ki, bütün işlerini robotlara ve yapay zekâya bırakacak, kendisi ellerini ensesine alacak, şezlonga uzanıp keyfine bakacak... Gerçekten keyfine mi bakacak "İnsan"ın ve "insanlığın" yok edilişini mi seyredecek Tabiî fırsatı olursa...
Dünya bir sona gidiyor.
İşte Ortadoğu'nun ortasında bitiveren bir devlet... "Din"i için bütün dünyayı ateşe atıyor.
ABD ve Avrupa'nın bazı devletlerini arkasına alan Netanyahu ve çetesi, Gazzelileri katletti. Hitler'i bile aratan insanlık suçu işledi. Lübnan'da da büyük katliam yaptı. Yemen'e de arada bir uzandı. Şimdi İran dünyada yalnızken gidelim üzerine dedi.
Sonra sıra kime gelecek Görünen o ki Türkiye'ye...
İran öyle kolay yutulacak bir devlet değil. Ne Saddam'ın Irak'ına ne Esad'ın Suriye'sine ne de Kaddafî'nin Libya'sına benzer.
İran'da yeni rejim 1979'da kuruldu ve kendi içinde vuruşarak, Irak'la vuruşarak ayakta kaldı. ABD'nin düşmanlığı o dönemden beri bütün hızıyla yürüyor. Dinî lider Humeynî iktidara gelince, 4 Kasım 1979'da, ABD'nin büyükelçiliği basılmış, diplomatlar ve diğer sivil personel de dâhil olmak üzere 66 Amerikalı rehin alınmış, bunlardan 52'si 20 Ocak 1981'e kadar bırakılmamıştı.
ABD düşmanlığının başlangıcı 1953 yılına kadar gider. ABD'nin 1953'te hükûmete müdahalesi, sonra hükûmet üstündeki etkisi, gide gide halkın öfkesini biriktirmişti.
1979'daki rejim değişikliğinde rehine krizi bu öfkenin neticesidir.
Aslına bakarsanız İran halkı ABD ile de barışık olmak istiyor. Geçmişte İran'da ben bunu da sorup soruşturmuştum. Halk "keşke..." diyordu.
Ve şunu tekrar yazayım: İran'da Yahudiler vardı ve iş sahibiydiler, rahattılar. İsrail'e de gidip geliyorlardı. Biriyle yaptığım röportajı burada hatırlatmış, onun gönlünün nasıl İsrail'de olduğunu yazmıştım. Dört defa gidip gelmiş ama İsrail'e yerleşmeyi düşünmemişti. Ya idealistler ya fakirler İsrail'e yerleşiyorlar. Konuştuğum insan varlıklı sayılırdı. Dükkânı vardı. Yanında insanları çalıştırıyordu.
Bir tarafta "İslâm" devleti, Akdeniz'e doğru geldiğinde karşınıza yarı Kudüs merkezli "Musevî" devleti -"Tevrat" devleti de diyebiliriz- çıkıyor.
"Yarı Kudüs" dedim. Ne de olsa, bir kısmı sözüm ona yarı bağımsız Filistin devletinin kontrolünde. Ama Siyonist çeteler, istedikleri zaman Kudüs'ün doğusuna, Batı Şeria'ya giriyorlar, kimi tutarlarsa zırhlı araçlara bindirip hapse atıyorlar. Biraz direnç gördüklerinde kafalarına sıkıyorlar.
İsrail, İran karşısında hep tetikteydi. Bahsettim... İsrail'e gelenler, sıkı sorgundan geçiriliyorlar. Benim pasaporta İran damgasını görünce hemen kulaklarını dikmişlerdi. Basın kartını göstererek geçmiştim.