Türk mitolojisine dair ne biliyoruz
Mitolojiye geleceğim. Önce şunu söylemeleyim: Tarihe "İslâm" çizgisi koyanlar, yanılıyorlar. İslâm öncesini yok saymak, İslâma da tavır koymaktır. "Fetret" kavramın daha önce hatırlattım. İslâm öncesi dönemdir ve "günahsız" dönemdir.
Mitoloji, esâtîr, menkabe (menkıbe), efsane, destan... Anlam olarak birbirini karşılar, diyebiliriz. Her ne dersek diyelim, bu kavramları İslâmın dışında tutarsak, İslâma gelemeyiz; "tarih"i yok ederiz.
Prof. Dr. İbrahim Dilek çok önemli bir sahaya el attı, Türk tarihinin derinliklerine girdi; Türk Mitoloji Sözlüğü'nü yayınladı (Türk Dil Kurumu Yayınları, 1087 sayfa).
Türk mitolojisini mi dersiniz, esatirini mi dersiniz, menkıbelerini mi dersiniz, efsaneleri mi dersiniz, hepsinde nüans vardır. Bu nüansları da Türk Mitoloji Sözlüğü'nde buluyoruz. İbrahim Dilek binlerce maddeyi büyük bir sabırla araştırarak kâğıda döktü, karşımıza çıkardı.
Kitabına dair bilgiyi kendisinden alacağız. "Sözbaşı"nda okuyalım:
"Bu çalışma, daha önce hazırlamış olduğum Resimli Türk Mitoloji Sözlüğü (AltayYakut-2015) adlı eserin içeriğinin bütün Türk boylarının mitolojik unsurlarını içine alacak şekilde genişletilmiş hâlidir ve yaklaşık 3.800 madde başı içermektedir. Sözlükte yer alan madde başlarının yanında verilen kısaltmalarla, ilgili maddenin hangi Türk boy veya topluluğuna ait olduğu belirtilmiştir. Ancak, Göktürk Dönemi mitleriyle birlikte Ulu Han Ata Bitigi'nde yer alan ve diğer çok az sayıdaki bazı madde başlıkları (Oğuz, Hz. Ali, vb.) için bu yöntem uygulanmamış, madde başından sonra doğrudan açıklamaya geçilmiştir."
3.800 maddeyi yazabilmek için yerli ve yabancı çok sayıda kaynağa ulaşmak gerekir. Yabancı kaynakların ne kadarı Türkçeye tercüme edilmiştir, bilmiyoruz.
Prof. Dr. İbrahim Dilek, kaynaklara ulaşmada güçlük çektiğini belirterek "Türk mitolojisiyle ilgili olarak Türkçenin bütün lehçe ve şivelerinde yazılmış olan irili ufaklı kaynaklar mevcuttur ve bunların hepsine ulaşılıp istifade etme imkânı bulunamamıştır. Ayrıca Rusça başta olmak üzere yabancı dillerdeki kaynakların zenginliği ve bunların (özellikle birincil kaynakların) büyük kısmının Türkiye Türkçesine tercüme edilememiş olması yalnız benim değil, Türkoloji çalışan birçok bilim insanının önündeki en büyük engeldir." diyor.
Sovyetler dağıldıktan sonra Sovyet tahakkümündeki Türk ülkelerine gidip gelmeler kolaylaştığı gibi, o ülkelerde Türkiye bağlantılı üniversiteler de mevcut ve bu üniversitelerde elbette, Türk tarihinin derinliklerine iniliyor. (Bu üniversitelerin birinde ben de ders verdim.)
O kadar boşluk var ki, ne kadar derine inerseniz inin, karşınıza yeni yeni yollar açılıyor. Bu yollar çoğu zaman engebeli. Çok sayıda yetişmiş elemana ihtiyaç var.
Daha tercüme edilmemiş, varlığı yeni yeni ortaya çıkan kaynaklara ulaşılmasa da Türkçemizdeki kaynakların da tasnifi işimizi kolaylaştıracaktır.