Türk diline gönül vermişti

Türk dili sahasının ünlü ismi Prof. Dr. Zeynep Korkmaz'ı kaybettik. 104 yaşındaydı.

Zeynep Korkmaz, diyebilirim ki, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nin dilcileriyle yıllar yılı ders verdiği Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi-Türk Dil Kurumu arasında bir köprüydü. Köprü olmakla beraber İstanbul Edebiyat Fakültesi'nin dilcilerinin "Yaşayan Türkçe" anlayışına daha yakındı.

Zeynep Korkmaz Hocamızın DTCF'de dersine hiç girmedim. İstanbul'da Türkoloji kongrelerinde karşılaşırdık. Ankara'da, Aralık 1991'den itibaren Sovyetler'in dağılmasından sonra Türk ülkeleri bağımsızlıklarına kavuşmuş alfabe birliği, dil birliği çalışmaları başlamıştı. (Ne yazık ki, o çalışmalar hâlâ sürüyor. Ortak Türk alfabesi kararı Azerbaycan-Bakü'de 9-11 Eylul 2024 tarihleri arasında bir araya gelen Turk Dunyası Ortak Alfabe Komisyonu tarafından alınabildi.)

1992'de Türk ülkelerinin ortak alfabe kullanmaları için ilk adım atılmış, bir kongre düzenlenmişti. Gördüğünüz fotoğraf kongrenin hatırası. İkimizin de tebliği vardı.

Türk dili meselesinde hassas olanlar, Zeynep Korkmaz Hocamızın aşağıdaki satırlarıyla İstanbul Edebiyat'ın Türk diline gönül vermiş profesörleri Mehmet Kaplan, Faruk Kadri Timurtaş, Muharrem Ergin, Ömer Faruk Akün, Necmettin Hacıeminoğlu... hocaların yazı dillerini de bilirler birleşenleri ve farklılıkları görürler:

"Yabancı dillerden alınan sözler ya bilim ve teknolojinin gerekli kaldığı, yerli dilde karşılıkları bulunmayan kavram ve terimlerdir. Yahut da genel kültür dili ile ilgili birtakım sözlerdir. Olağan koşullar altında, bir dilin yukarıda belirtilen çeşitli ilişkiler dolayısıyla başka bir dil veya dillerden bazı söz ve terimler alması kaçınılmazdır. Hele günümüzün küreselleşme döneminde, bilim ve teknoloji yüzyılında olduğu gibi, bunlar arasında uluslar arası ortak nitelik kazanmış sözler varsa, bunların o dilde yaygınlaşıp benimsenmesi daha da kolay olmaktadır. Ancak, bunun da bir ölçüsü ve sınırı olmak gerekir. Her toplum, kendi ana dilinin kimliğini koruyabilmek, onun işleyiş ve gelişmesinde bir tıkanıklık yaratmamak için, yabancı dillerden giren sözleri denetim altında tutmak, elden geldiğince, o sözlere kendi dilinde karşılıklar bulmak zorundadır. Bu yapılamadığı zaman, o dile yalnız yabancı sözler girmekle kalmaz, Türkçe bir söze yabancı bir ön ek getiren anti-batı örneğinde görüldüğü gibi, yabancı kurallar da girerek, dilin sistem yapısını bozar ve onu yozlaşmaya doğru sürükler. Konuya Türk dili açısından bakıldığında, dilimizin zaman zaman böyle tehlikeli bir süreçten geçtiği görülmektedir. Bu gibi durumlarda, dili tıkanmadan ve kısırlaşmaktan kurtaracak en büyük tedbir, toplumun bu yabancı sözcüklere karşı alacağı tavır; aydınların, yazarların, bilim ve sanat adamlarının, çeşitli kurum ve kuruluşların ana dillerine karşı gösterecekleri bilinçli sevgi, yabancı dil baskısına karşı gösterecekleri tepkidir. Bu konuda toplumdaki uyanıklık önemli bir etkendir." (Zeynep Korkmaz, "Türk Diline Gönül Verenler"

12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra Türk Dil Kurumu'nun yapısı değişti, biliyorsunuz.

Yağmur Tunalı, Türk Dil Kurumu'nun 1980 Darbesi sonrasındaki yeni yapılanmasına dair Zeynep Korkmaz bağlantılı ipucu verir.