'Mustafa Kemal'in askerleri' temizlenecek mi

Recep Tayyip Erdoğan 21'inci İmam Hatipliler Kurultayı'nda "Mustafa Kemal'in askerleri"ne cezayı kesmişti. Sözleri neydi "30 kişi olabilir, 50 kişi olabilir. Kim olursa olsun, bunların ordumuzun içinde bulunması mümkün değildir. Bunları temizleyeceğiz."

Reis Bey'in emrine kim karşı çıkabilir!

Bir eski albayımızdan gelen notları vereceğim. Bilinmeyen çok şeyi açıklıyor:

TSK'nın "sağlı-sollu" yıpratıldığı günlerde; "bir kötülük de benden olsun" yolunda gün geçmiyor ki TSK'ya bir operasyon yapılmasın.

İsmi bende mahfuz bir "albay eskisi"nin gözünden konuya bakmaya ne dersiniz:

("Albay eskisi" ifadesi için silah arkadaşlarımdan özür diliyorum ama tüm değerli şeyleri değersizleştirdikleri için bizi de "albay eskisi" mesabesine getirdiler. Gerçeğin ifadesinden başka bir şey değil. Kimse kusura bakmasın.)

Kara Harp Okulu'nda teğmenlerin mezuniyet ve sancak devir-teslim töreninin sonunda gayr-i resmî kılıç çatma töreni (ki sürekli yapılan ve izne tâbi olmayan bir sevinç gösterisi) ve "Mustafa Kemal'in Askerleyiz" nidaları suç sayıldı. Fakat döndüler dolaştılar, asıl niyetlerini takiyye ile saklayıp meseleyi "disiplinsizliğe" bağladılar.

Askerinden siviline, koca rütbe sahipleri dâhil Türk milleti "disiplin"i put gibi durmak olarak algılarlar. "Disiplinli" deyince asker-sivil kurşun askerler algılanır. Hâlbuki 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanunu 13'üncü maddesinde "disiplin"i şöyle tanımlar: "Disiplin: Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet demektir..."

Meseleyi irdeleyecek olursak... Demek ki disiplinin üç ayağı vardır: Birincisi mevzuata ve amirlere itaat, ikincisi üstlerin hukukuna riayet, üçüncüsü astların haklarına riayet...

Bunlardan ilk ikisine yani otoriteye itaat ve üstünün hukukuna riayet istesek de istemesek de uyacağımız disiplin ayaklarıdır. Fakat geldik "astının hukukuna riayet" kısmına... Riayette hepimiz sınıfta kalırız. Neden Çünkü ast zayıftır, görece savunmasızdır. Kusura bakmayın ama biz zayıfları sevmeyiz. O yüzdendir ki zayıfları hep ezeriz. Kadın ve çocuklara yapılan şiddet bunun en temel yansımasıdır. Bütün zalimler savunmasızları tercih ederler. Bütün ahlâkî ve dinî değerler bunun tam tersini emretse de... İşte tam da bu sebeple TSK'nın belkemiği astsubaylar bu muameleye hep maruz kalırlar. Dahası uzman erbaşlar ve yeni statü sözleşmeli erlerin TSK aidiyeti astların hukukuna riayet edilmediği için zedeleniyor. Maalesef bu durum temadi eden bir durumdur. "Dur" diyecek bir babayiğide de rastlamadım.

Kimse kusura bakmasın ama biraz da özeleştiri yapalım: Göreceli olarak bazen ast durumdaydık bazen üst, amir pozisyonunda idik. Komutanlarımızı da kötü yetiştirdik. "Bize ne yaparsan yap, sana bir şey olmayacak, herhangi bir hukukî işlemle karşılaşmayacaksın" pratiğini yaşattık. Onlara hukuku hatırlatamadık. Yapılan tüm haksızlıkları Allah'a havale ettik. Oysa suçu ve suçluyu korumak da ayrı bir suçtur. "Bu astsubayın tüm özlük haklarını (maaş, izin vb.) iptal ettim" diyen bölük komutanını gözümle gördüm, kulaklarımla duydum. Cehaletin rütbesi yok işte... "Özlük hakları" kanunla düzenlenir. İşin acısı bu "yüzbaşı" rütbesindeki subay özlük haklarının kendi elinde olduğuna tam kalbiyle iman etmişti. Yani kanunla düzenlenen bir konuyu kendisinin düzenleyebileceğine, gücünün yetebileceğine emindi.