Kimler kimi 'ilâh' görüyor

Başlığa bakıp da aklınıza hemen Recep Tayyip Erdoğan'ı getirmeyin. Onun tâbileri "inançlı (!)" oldukları için "ilâh" diyemiyorlar, "elçi"de kalıyorlar.

Kimilerinin R. T. Erdoğan"Peygamber" mesabesinde gördüklerini biliyoruz. Daha yakın zamanda Nuh Peygamber yerine kondu!

Ak Parti'nin Diyarbakır il başkanlığına getirilen -Ak Parti'de 'seçilmez' getirilir!- Ömer İleri Reis Bey için "Geminin kaptanı Nuh" demişti.

Cudi Dağı Diyarbakır'a yakın. Allah'tan ilk akla gelen Hz. Nuh oldu. Hz. Nuh'un gemisi Tufan'dan sonra Silopi ilçesi sınırları içindeki Cudi Dağı'na inmişti. Ömer İleri sınırı aşsa, biraz ileriye gitse kendisini tutamayıp heyecana gelir, Hz. Peygamber'le de eşleştirebilirdi!

"İlâh" görülen Nâzım Hikmet Ran. Doğumunun 123. yılıymış. Çarşaf çarşaf yazılar çıkıyor. (Doğum yılı 15 Ocak 1902 gösteriliyor. Benim "Edebiyatımızda İsimler"de, "Nâzım Hikmet" maddesinde doğum yılı 20 Kasım 1901 yazılı.)

Nâzım Hikmet "komünist" olmasaydı, memleketten kaçmasaydı, "ilâhlaştırılır mıydı" Sanmıyorum.

O Moskova'da Komünist Üniversitesi'nde (KTUV) okudu, 1924'te gizlice Türkiye'ye döndü. 1 Ocak 1925'te Dr. Şefik Hüsnü (Değmer)'nün evinde yapılan Türkiye Komünist Partisi (TKP) toplantısında bu gizli partinin merkez komitesi üyeliğine seçildi. Komünistler tutuklanınca Haziran 1925'te tekrar Moskova'ya kaçtı. Yurda 1928'de afla döndü. 1933'te ve 1936'da tutuklandı. 1938'de Harp Okulu öğrencilerini isyana teşvik suçundan 28 yıl hapse mahkûm edildi. 12 yıl hapis yattı. 1950'de afla çıktı. 1951'de Türkiye'den kaçtı. Romanya üzerinden Rusya'ya gitti.

25 Temmuz 1951'de "... komünizmi yaymak maksadını gütmek, neşriyatıyla Sovyet Hükûmetinin verdiği hizmeti ifa etmek" suçundan Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Ak Parti Hükûmeti'nin 5 Ocak 2009 tarihli kararıyla tekrar vatandaşlığa alındı.

Nâzım Hikmet'e kimse dokunamaz. Kimse aleyhinde yazamaz. Kimse ona asla bir söz edemez!

Tabuları yıkmalıyız, gerçekçi olmalıyız. Herkesin hak ettiği değeri vermeliyiz.

"Şu "'gomonistler' kadar olamadık (mı)" başlıklı dört gün devam eden yazımda Nâzım Hikmet meselesine yine girmiştim.

Onlar yazıyor ben yazıyorum, onlar yazıyor ben yazıyorum!

"Onlar" Nâzım Hikmet Ran'ın tapınıcıları. Nâzım Hikmet'i "ilâh" görüyorlar. Öyle bir dokunulmazlık zırhı giydirmişler ki, kimse o zırhı delmeye cesaret edemez. O bir feriştah!

Dokunulup dokunulmayacağını bir de oğlu Memet'e sormak lâzım, diyeceğim ama o babasına kızgın hayata veda etti.

Şimdi akla şu gelecek: Komünizme karşı fiilen mücadele eden Milliyetçi Hareket'in lideri Alparslan Türkeş neden Nâzım Hikmet

Ran'ın "Kuvayı Milliye" şiirini okudu

Türkeş, öğrenciliği dönemine dair 1938 Harp Okulu Olayı'nın anlatırken sözü Nâzım Hikmet'e getirir:

"Biz, Harp Okulu'nda okurken, önemli bir olayla karşılaştık. O sıralarda Nâzım Hikmet şiirleri ile komünist bir ideolojiye sahip insan olarak tanınıyordu, duyuluyordu. Biz de öğrenci olarak bunu biliyorduk. Ve onun şiiri öğrenciler arasında okunuyordu. Pek kimse başlangıçta ona tepki göstermiyordu. Mesela Nâzım Hikmet'in 'Salkım Söğüt' diye bir şiiri vardı. O, bizim aramızda da okunurdu. Millî Kurtuluş Savaşı'nı anlatan bir şiir olarak okunurdu." (Hulusi Turgut, Şahinlerin Dansı-Türkeş'in Anıları, s. 22)