Emevî Camisi'nde namaz kılma vakti geldi mi
Suriye'de taşlar, kayalar, dağlar ovalar yerinden oynadı. 10 gün içinde Şam düştü.
Beşşâr Esad yok. Çocukları yok. Çocukları diyorum. Suriye bir tür krallıktı. Lazkiyeli General Hafız Esad 1970'de "kansız" darbe yaptı, devletin başına geçti. Darbeden önce de bir asker olduğu hâlde ülkenin tepesinde demir yumruk Baas Partisi'nde etkiliydi. 1963 ve 1966 darbelerinde başa geçenlere koltuk değneği uzattığı için el üstünde tutuldu, savunma bakanlığına getirildi. Baktı şartlar uygun, ben başa geçmeliyim, dedi, kendisi tepeye oturdu.
Elbette Suriye "demokratik" bir ülke idi! Partiler vardı. Baas Partisi kendi partisiydi. Seçime gitmeliydi. 1971 seçimlerinde halkın kahir ekseriyetinin oyuyla koltuğunu sağlamlaştırdı!
Bir tarihte seçimler sırasında diktatörlükle yönetilen bir başka ülkedeydim. Bir üniversitenin rektörü seçim bürosu kurmuş, "diktatör"ün tekrar seçilmesi için var gücüyle çalışıyordu. Konuşmuştum. Rektör böyle çalışmayı olağan görüyordu! Daha garibi, bir parti, kendi adayı için değil, diktatör için çabalıyordu.
"Demokratik" diktatör Hafız Esad Suriye'yi 29 yıl devletin gizli haber alma örgütü El-Muhaberat'la yönetti. Biliyorsunuz, diktatörlüklerde kulağını her kapıya dayayan iktidarını uzatır.
Hafız Esad'ın ölümüyle oğlu Beşşâr'a yol açıldı. Beşşâr Temmuz 2000'de iktidara geldi. İnsanlar o dönem hakikaten iyimserdi. Bir "aydın" diktatörün oğlu da olsa "seçimle" devletin başına geçiyordu. Başlarda biz de "hakikî" demokrasiye dönüş için Beşşâr'dan umutlu olduğumuzu yazıyorduk. O da sırtını El-Muhaberat'a dayadı.
Beşşâr davam etseydi, ileride yerine büyük oğlu geçecek, onun oğlu, onun oğlu devam edip gidecekti. Seçimlerde mutlaka yüzde 90'dan fazla oyla seçilecekler, halkın "tam" desteğini almış olacaklar, en "demokratik" yolla iktidarda kalacaklardı!
Niye bunları yazdım Bizde güçlü bir Beşşâr Esad lobisi var. Basın yayın organlarında da ağırlıklılar. Beşşâr'ın 15 Mart 2011'de başlayan gösteri ve ayaklanmalardan sonra yanına Rusya ve İran'ı alarak nasıl kan döktüğünü, insanların nasıl işkenceler gördüğünü, yüzbinlerin nasıl öldürüldüğünü, milyonların nasıl yurtlarını terk etmek mecburiyetinde kaldığını hiç görmüyorlar, bilmiyorlar, duymuyorlar. Varsa yoksa Esad diyorlar. Düştü düşüyor yine ille Esad diyorlar.
Başından beri "Nedir bu illetli Beşşâr Esad sevdası!" diye kaç defa yazdım.
Kim ne derse desin Suriye uzantımız. Bizim mutlaka bir elimiz, bir ayağımız Suriye'de olacak. Orada Türkler var. Bizim uzantımız manasında söylemiyorum bunu; Elbette bize bağlılara, bizi kendileri gibi görenlere muhabbetimiz fazladır. Kim neye inanırsa inansın, kim hangi ırktan, hangi soydan gelirse gelsin, önceliğimiz "insan" olmalıdır.
Halep'te, Hama'da Türk bayrakları asıldı. Ve Suriye'de Türkiye'nin bir ordusu da var. Suriye Millî Ordusu'ndan bahsediyorum. O orduyu Türkiye kurdu. Belli bölgeleri PKK'dan temizleyen de Türkiye.
Suriye'de, Beşşâr ve adamlarına karşı Türkiye kapı aralamadıkça hiçbir grup hareket başlatamaz.
Beşşâr