CHP, PKK'ya karşı sınırlarını kesinlikle belirlemeli. Git-getler Mustafa Kemal'in kurduğu partiyi bitirir.
DEM yerine oynamak son derece tehlikeli.
Bir kere olsun ağızlarından PKK yıkıcı, bölücü örgüttür, Türkiye'yi parçalamak, emperyalistlere yem etmek istiyor, sözleri çıkmadı.
Özgür Özel, çok sıkışınca "PKK terör örgütü" diyor ama orada kalıyor. Sonra başını DEM'e döndürüyor, "Ne haber arkadaşlar" diyor, gülücükler gönderiyor. "Bakmayın benim PKK terör örgütü dediğime bazen icap ediyor." demek istiyor.
Atatürk'le yatıp kalkanlar, M. Kemal Atatürk'ün neden etnikçileri tepeleyip geçtiğini bir düşünsünler.
M. Kemal, etnik ayrılıklara karşı vuruştu mu, vuruşmadı mı Vuruştu.
Başkaldıranların hepsine bakın, birilerinin uşağı çıktı mı, çıkmadı mı Çıktı.
Açın Nutuk'u; "hainler"in isimleri bir bir yazılı.
Bölücü yıkıcıların kahraman yaptıklarını inceleyin. Kimin uşakları oldukları çok açık görülecektir.
Mustafa Kemal'in 1922'de, İzmit'te düzenlediği basın toplantısı her yerde yazılır, söylenir. O basın toplantısında "Kürtler" üzerine bir soru ve M. Kemal'in cevabı vardır. Sanırım soru danışıklıdır, Cevap hazırlıklı verilmiştir.
Soru Ahmed Emin'den gelmiştir. Ahmed Emin Yalman bir Malta sürgünüydü. İngilizler onu da Gökalp'ın, Ahmet Ağaoğlu'nun da bulunduğu grupla Malta'ya sürmüştür.
Mustafa Kemal, İzmir'e geçecektir. Yol üzeri İzmit'e uğruyor. 16 Ocak 1923'te seçilmiş gazetecilerle bir araya geliyor.
Ahmed Emin İzmit'te basın toplantısında, Mustafa Kemal konuşurken araya giriyor, "Kürt Meselesine temas buyurmuştunuz. Kürt meselesi nedir Bir iç mesele olarak temas buyurursanız çok iyi olur." diyor.
Mustafa Kemal'in cevabı:
"Kürt melesi bizim yani Türklerin menfaatine olarak da katiyen söz konusu olamaz. Çünkü malûm-ı âliniz bizim millî sınırlarımız dâhilinde mevcut Kürt unsurlar o surette yerleşmiştir ki, pek sınırlı yerlerde kesif vaziyettedir. Fakat kesafetlerini kaybede kaybede Türk unsurların içine gire gire öyle sınır ortaya çıkmıştır ki, Kürtlük namına bir sınır çizmek istesek, Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek lâzımdır. Faraza Erzurum'a kadar giden, Erzincan'a, Sivas'a kadar giden, Harput'a kadar giden bir sınır aramak lâzımdır. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de nazar-ı dikkatten hariç tutmamak lâzım gelir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmekten ise, bizim Teşkilât-ı Esasiye Kanunu Anayasa gereğince zaten bir tür mahallî muhtariyetler teşekkül edecektir. O hâlde hangi livanın halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken, onları da beraber ifade etmek lâzımdır. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait mesele çıkarmaları daima varittir.
Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin salahiyet sahibi vekillerinden meydana gelmiştir ve bu iki unsur bütün menfaatlerini ve mukadderatlarını birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu müşterek bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olmaz."