CHP, neden illâ "Alisizler" diyor
Hepimiz bu toprağın insanıyız. Asla aramıza nifak sokulmasına izin verilmemeli. Herkes inancını yaşasın ama kimse, inancını kimseye dayatmasın. Zaten İslâm'da dayatma yoktur. Tebliğ esastır. Anlatırsın, kabul eder veya etmez, inanır veya inanmaz...
Hacı Bektaş-ı Velî'yi anma faaliyetinde yazık ki, "dayatma" esas.
Hacıbektaş ilçesindeki faaliyet herkesi kucaklayan, herkesi hizalayan bir faaliyet değildi ve en tehlikelisi bir kamplaşma faaliyetiydi.
Solun mutedilinden aşırısına, bölücülerin en ucundakine kadar sıralanmıştı.
CHP'nin önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı seçiminden önce -kendisi adaydı- açıkça "Ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancı ile yetişmiş samimi bir Müslüman'ım..." dedi. Biliyordu ki, böyle bir açıklama yapmasa muarızı alttan alta "O Alevî!" diyecekti. Daha önce kaç defa Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alevî oluşunu dolaydan hatırlattı.
En tehlikelisi bu: "O Alevî!"
O önce insan. O önce bu ülkenin evlâdı.
İnancı öne çıkarırsanız, çıkmaz sokağa girersiniz. Kanunlarında "O Alevî, o Sünnî, o şu inançtan, o bu meşrepten..." maddeleri var mı
Halkın nezdinde maalesef, belli kesimler sınır çiziyorlar. Bu sınır çizme yüzünden tarikatlarcemaatler ülkesine döndük. Alevîler de kendi içlerinde parça parça; Müslümanlık dairesine girenler var, girmeyenler ver.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Alevîliğini ve samimî Müslümanlığını açıkladığı, mutat akşam konuşmasından sonra "Alevîyim... Samimî Müslümanım" başlığı altında K. Kılıçdaroğlu'nun açıklamasını verdikten sonra sözü Fethi Erdoğan Dede'ye getirmiştim.
"Alevîler ve Bektaşîler Arasında" kitabımızdan aktarıyorum:
İlk görüştüğüm Alevî dedesi Fethi Erdoğan'dı. İstanbul Küçükçekmece'de, Garip Dede Türbesi ve Cemevi'nin dedesiydi. Bir Alevî dedesiyle ilk karşılaşmamız, diyaloğumuz size bir fikir verecektir:
"Dede odasına yöneldim... Masa başında oturan, gözlüklü, orta yaşlı kişi dede olmalıydı. İçeride bir-iki erkek ve beş-altı kadın oturuyordu.
Kadınlar yer vermek istediler, ben "Dede"nin karşısındaki sandalyeyi çektim. Kendimi tanıttım. Sonra:
"Alevî değilim, Sünnîyim. Cem için de ilk defa geliyorum. Sizinle sadece bugün değil, başka günler de görüşmek isterim." dedim.
"Dede"nin adı Fethi Erdoğan'dı. Beni hoş karşıladı:
"Hepimiz Muhammedî dinindeniz. Hepimizin kaynağı Kur'ân'dır. Burası sizin de yeriniz. Biz Ali'yi ve Ehl-i Beyt'i çok severiz. Ali kim Hz. Muhammed'in amcasının oğlu ve damadı değil mi Hz. Muhammed Allah'ın elçisidir."
Dede farklı konuşuyordu. Bir imamla görüşseydim, o da bunları söyleyecekti. O sıra bir kadın:
"Lâ ilâhe illallah Muhammeden Resullulah." dedi.
Dede ve odadakilerin beni yanlış anlamalarını istemiyordum. Gazeteci olduğumu, diyalogları yazacağımı da söylediğim hâlde, âdetlerini bilmediğim için ne teyp açtım ne de not aldım o sıra...
Aklımda tuttuklarımı yazıyorum.
Dede Fethi Erdoğan, her sözünde Kur'ân-ı Kerîm'den örnekler veriyordu.
Yalnız Sünnîlere çok kızgındı. Osmanlıların kendilerini dört duvar arasına kapattığını, cahil bıraktığını söylüyordu: