Toplum-şehir Kendözümüz yahut medeniyet mantığımızı dış yapısına bakış

Modern zamanlar insanı toplum içinde pek çok menşeden beslenen sebeple kendi varoluşunu temellendiriyor. Bunlarda seküler ton arttıkça insanın mana arayışı ve sancısı derinleşiyor. Bir bütünlük ve mantık içinde kendisine bakamayan ve bilemeyen insanlık meçhule gidiyor. Medeniyet mantığı demiştik; bu yapıyı oluşturan şeylerinunsurların ne idüğünü ve ilişkilerini anlamak ve bunları parçadan bütüne idrak etmek demektir. İşte medeniyet konusunun temel ayaklarından toplum-şehir meselesinde Farabî atam meseleyi ortaya koyarken şehir bahsinde bilgeliği merkeze alarak erdemli şehir kavramını üretmiş idi. Bu şehir mantığında erdemli ya da faziletli şehirde yer alan insanlar birbiri ile yardımlaşan, birbirinin hayatı ve korunması için çabalayan ve en mükemmeline ulaşmaya çalışan şehirdir. İbn Haldun bunu "Umran, toplumla kaynaşmak ve ihtiyaçları gidermek maksadıyla şehire veya bir konaklama yerine inmek ve orada birlikte ikamet etmekten ibarettir. Birlikte yaşamanın sebebi maişetleri temin ederken tabiatları icabı insanların birbirine yardım etme durumunda bulunmalarıdır. Bu umranın bedevî olanı da, hadarî olanı da vardır. Bedevî olanı ovalarda, yaylalarla, hayvanların otlamasına elverişli bozkırlarda ve çöllerin çevrelerinde bulunur. Hadarî olanı ise şehirlerde, kasabalarda ve köylerde bulunur. Buralarda oturmaktan maksat yerleşme yerlerindeki surlarla korunmak, savunmak ve buralarda barınmaktır." (İbn Haldun, Mukaddime, s. 208-209), şeklinde ortaya koyacaktır. Modern insan arıyor; mana kaybını telafi için dağ başlarından yer altlarına kadar o bilgeliğin cevherini bulmak derdinde. Yer Altından Notlar kitabında Dostoyevski'nin İnsanın gözü yalnızca üzüntüyü ve acıyı görür de mutluluğu fark etmez, dediği o tablo içerisinde mutluluğun şehri nerdedir İşte Farabi atam tam burada medeniyet içinde toplum mantığının bazı insiyakları yahut psikolojik ve maddi dürtüleri nasıl kendisine yabancılaştığını ortaya koyuyor ki muhtemel bu tespitler kıyamete kadar geçerliliğini koruyacak gibi görünüyor.

Bir hastalığı tedavi için belirtileri tespit ve tanıma çok önemlidir. Farabi medeniyet dış mantığımızın toplum ve şehir unsurlarını birleştirerek meseleye bakarken; erdemli şehri mevzu ederken bunun tam zıddı olan cahil şehir kavramını da ortaya koyuyor. Böylece insana kendini bil ve derdini tanı diyor. Esasen bunları düşünerek güne baktığımızda bile en basit düşünce ile bile olsa tanıdık gelecek durumları ve psikolojik tezahürleri görmemek mümkün değildir. Bu bakımdan cahil şehir ahalisinin halini tanımak bu bakımdan, medeniyetin İbn Haldun'a göre maddi unsurları olan bu ikilinin, mantığını bilmek merkezden ne kadar uzaklaşıldığını yahut erdemle aradaki mesafeyi öngörmek açısında bir tarih felsefesi tabipliği denebilecek konularda önem taşır.

İşte bu noktada konuya bakacak olursak cahil şehir ahalisi kendilerine öğretileni hemen kabul edip ona inanan bir özellik gösterirler. Bunlarda tahkik ve eleştirinin son derece azaldığını anladığımız bu durumdan hale bakarsak şimdi şehirlerimizin durumu ne sorusuna cevap bulabiliriz. Bu cahil şehir halkının en büyük mutluluğusaadeti servet, şehvet, saygı ve itibar elde etmektir. Bunlar hep dış değerlerdir ve bunları elde etmek için bilgi ve bilgeliğe esas manasında hacet yoktur. İşte burada mantık konusuna girebiliriz. Bu sebepler ile köken bulan bir toplum ve şehir hayatı kendi yozlaşmasına yol açmış demektir. Farabi atam cahil şehirleri, altı ayrı davranışdüşünce yapısında ele alır: Her birine bir ad vererek zaruri şehir, değiştirici sarraf şehir, bayağılık ve bedbahtlık şehri, haysiyet (keramet) şehri, tagallüb şehri ve cimaiözgür şehir der. Bunlardan zaruri şehir, hayat için gereken yiyecek, içecek gibi zorunlu ihtiyaçların olduğu ve bu ihtiyaçlar için yardımlaşıldığı şehirdir. Değiştirici sarraf şehirde insanlar servetlerini çoğaltmaya gayret ederler. Bayağılık ve bedbahtlık şehrinde insanlar maddi zevklere düşkündür. Yemek, içmek, şehvet peşinde koşmak, eğlence ve şaka en büyük saadetleridir. Haysiyet şehrinde saygı, itibar ve şöhret kazanmak esastır. Tagallüb şehrinde, halk başkalarını ezmeye ancak kendini ezdirmemeye çalışır. Cimaiözgürlük şehirinde halk dilediği gibi yaşar ve dilediğini yapar (Farabi, el-Medinetü'l Fazıla, Çev. Nafiz Danışman, 2001, s. 90-92). Cahil şehir kavramı bize kendimize bir ayna tutarak konuşmuyor mu Bugün modern zamanlarda insanların her birinden kaçmaya çalıştığı, sözde şikâyet ettiği tüm bu psikolojik ve sosyolojik tespitler aslında sanki modern zaman insanlarına asırlar öncesinden bir bildirim ve uyarı gibi değil midir Medeniyet kendözümüzü bilmek ve duruma doğru müdahale etmek bakımından aslında her birisi varlıklı ve muhtemel eğitimli görünen halkın halet-i ruhiyesinin parçalara bölünüp sunulması gibidir. Esasen bu, toplum ve şehir mantığımız yani medeniyetin dış yapı mantığının Farabi tarafından ortaya konulmasıdır. Bu bakımdan medeniyet meselesine kendöz zaviyesinden bakanlar bu hususların bir retorik ya da nazari kalıplar olması ötesinde hayatın içinden ve doğal gözlemler sonucu ortaya konulduğunu şu anda kendine, hayatına, topluma ve şehre bakarak deneyimleyebilir. Bunların hangileri bizim var olma mantığımızın kökeninde var, hayat seyrimizi bunlardan kaç tanesi merkezden etkiliyor, dünya görüşümüzde bunların hangileri var gibi hususlarda bir kendilik incelemesi yaptığımızda mantığımızın kökenlerini anlamış, bilinçaltımıza bu manada bakmış ve bilincimizin oluşturduğu zihniyet ve hareket dünyasını anlamış oluruz. Kendini bildiren kavramlar hayatta tutarlar.