Kendözümüzün ideolojik parçalarını toplamak yahut Türkistanlılığın gelecek tasavvuru

Kendöz ideolojileştirilirken kendini bilmenin tabi neticesi olan ruhun tabii seyrini bulması hali ile kendi yolunda güzel bir hayatın muhtevasınca hareketleri söz konusu olur. Burada kendözün parçaları müşterek hareket ederek insan olmanın gereğinin muayyen bir kültür ve insanlığın umumi değerleri çerçevesinde, bir erdem ve bilgelik haliyle, parçası olan bütünle birleşmesi ve bu yolla kendi olmayı mümkün kılar. Kendözümüzün bir parçasını ihmal ya da ihlal bütünlüğümüzü bozacaktır.

Modern zamanlarda kendimizi düşündüğümüz ve kendiliğimizi hissettiğimiz iki kavram ve mefhumu üzerinden bölündük. Ne olacağız sorusunu da sürükleyen bu mesele kimlik ile alakalı, tarihe bağlı ve köklerle yakından alakalıydı. Lakin modern zamanın ideolojik kamplarında kendine kendöz arayan milletimiz parçalandıkça ufalandı; ufalandıkça ezildi. Bunlar neydi Vatan ve din-milliyet meseleleri. Özellikle milliyetçi aydınlar bu süreçte nahak ve nahoş eleştirilere humanist bir takım ön yargılarla muhatap oldular. Adeta Fransız İnkılâbının ülke taşeronu muamelesi gören bu aydınlar önce Osmanlıcılık sonra İslamcılık ile birliği muhafazaya çalışan insanlar değilmişçesine bir iç emperyalist uydurmanın da malzemesi edilerek ötekileştirildiler. Hâlbuki Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin gibi fikir yolbaşcılarına baktığımızda bırakın ırkçılığı ve faşizmi gerçekte bunun tam tersi bir durum görülecektir. Ezberleri ve ideolojileri aşıp kendözün kendilik değerleri bakımından bu kişilerin metinleri tarafsız ve ciddi bir nazarla okunduğunda bu aşikâr olarak görülecektir. Efendim bazı zevat sonra bunları maske yapıp şenaat işlmeişse bunu o işi gören şahıslara hesap etmek lazım insaflı olandır. Milli kimliğimiz, milliyetimiz, diyanetimiz dâhilinde bölündükçe ülkede birkaç tarihi süreç birbirinden bağımsız ve alakasızmışcasına çarpışıyor. Bunların etkileri devlet katına ulaştıkça milli birlik her defasında başka bir tonda zedeleniyor.

Ömer Seyfettin Osmanlı Devleti yaşarken ve sonrası hayatımız için dünü boş verin bugünden şu andan geleceğe yol açıcı tespitler yaptı. Bunları kaç kişi okudu ve bu nazarla kendi ideolojik kampına malzeme yapmanın ötesinde bir milli birlik ve bilinç meselesi olarak takdim etti. Merhum Ömer Seyfettin büyük bir ne olacağız sorumuz olan millet konusunda "Millet; bir lisan konuşan, bir din, bir terbiye, bir maarifle birbirine merbut insanların mecmuudur. Bir milleti siyasi hudutlar asla ayıramaz. Dikkat edersek anlarız ki: Milletlerin mefkûreleri lisan, din, terbiye, can ve his kardeşlerini birleştirip hepsini siyasi bir hudut içinde toplamak ve her türlü menfaatlerini temin etmekten başka bir şey değildir.(Ömer Seyfettin, Yarınki Turan Devleti, (İstanbul, 1914), Türk Ülküsü, (Haz. Arslan Tekin), İstanbul, 2020, s. 100)." Burada bahsedilen birlik düşüncesi ve millet tarifine ülkemizde kendözüne dair düşünen her hangi bir kesimden adil olduğu sürece itiraz geleceğini düşünmüyoruz. Bizi bugün birleştiren maarif anlayışı meselesi üzerinde medeniyetçi bir okumayla yeniden ve tekraren düşünmemiz gereğini ifade etmek isteriz. Terbiye birliği ve mefkûremizin mefhumu konusunda ne olacağız sorusundan nasıl yapacağız aşamasına geçebildik mi Ömer Seyfettin'in bu konudaki fikirlerini kendözümüzü düşünmek sadedinde biraz daha ileri götürdüğümüzde: "O halde biz de "Türk" derken ırk ve kan cihetlerini derin derin araştırmamalıyız. Bir ferdin Türk olmak için Türkçe konuşması, Müslüman olması, Türk terbiye ve örfünün içinde yaşaması kâfidir ve Anadolu'da Türkçe konuşan on dört, on beş milyon Müslüman vardır ki hepsi Türk'tür.(Seyfettin, Yarınki Turan Devleti, s. 103.)" Burada Ne Mutlu Türküm Diyene manasının bir ırki dayatma değil Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına bir birlik çağrısını görmemek için başka sefaretlerin taşeronu olmak lazımdır diye düşünüyoruz. Kimsenin ana dili ve mensubiyeti zorla o değil diye göz ardı edilemez, edilmemelidir lakin buradaki çerçeve üzerinden bir millet olmanın adını da yadsımak buna ideolojik karşı çıkışları sağ ve sol menşeli kaynaklardan bahaneler aramak niyeti başka olan zihinlerin maskeli balosundan başka bir şey değildir diye düşünüyoruz. Bir dayatma ile insaniyete kadr edenler olmuşsa o hesap onlarla görülüp umumi karine haline getirilmemelidir.

Bu arada tarihi akışta modern zamanlarda kendözümüzün din ile milliyet birliğinden birini seçmek absürtlüğü ile ideolojik köksüzleşmemiz başka bir boyut kazanır. Hele birinin diğeri yerine ikame edildiği düşüncesi ya da bunu ikameye çalışmak bir kendöz katliamıdır. Türk müsün Müslüman mı sorusunun arkasında hangi yabancı dilin çevirisi yatıyor ya da biz hangi çukurda kendözümüzün bir yanından vazgeçtik onu bilmek zordur. Lakin Ömer Seyfettin kendözümüze bakarken bizi birleştiren bir zaviyeden konuşur: "Milliyetini duyan bir adam bütün dünyada Türkçe konuşan insanları Türk bilir ve hiç ayırt etmeden hepsini sever. Türklerin hepsi Müslüman'dır. Türklüğü sevmek Müslümanlığı da sevmektir. Milliyet ile dinin de farkı yoktur. İkisi de birbirinden ayrılamaz; milletsiz bir din olmadığı gibi dinsiz bir millet de olmaz. Türklerin hepsi Müslüman'dır. Türkçe konuşan bütün Müslümanlar Türk'tür... Türkçe konuşmayan diğer Müslümanlar milletler Türklerin din kardeşleridir. Türklük mefkûresi, kendini kurtardıktan sonra diğer milletlerden olan Müslüman din kardeşlerine de imdada gitmektir.( Ömer Seyfettin, Mektep Çocuklarında Türklük Mefkûresi, Türk Ülküsü, (Haz. Arslan Tekin), İstanbul, 2020, 121-122.)" Kendimize ve çevremize Türk lafzına hususi bir alerjimiz yoksa bin yıllık tarihe saygımızı kaybetmemişsek bu nazarla bakmak ideolojik yoldan sapmışlıklarımıza dileriz bir şeyler söyler. Bugün güncel olarak Gazze'ye doğru bakmanın arkasında da bu mefkure ve hamiyet olmalıdır.