İbn Cübeyr'in Anlattığı Bağdad'a Farabî İle Bakarken

Farabi; her insan, yaşamak ve üstün mükemmeliyetlere ulaşmak için yaradılışta birçok şeylere muhtaç olup bunların hepsini tek başına sağlayamaz, her insan bunun için, çok kimselerin bir araya gelmesine muhtaçtır. Her fert bu ihtiyaçlardan ancak üzerine düşeni yapar. ... Böylece her kişi, tabiatındaki mükemmelleşme ihtiyacını, ancak muhtelif insanların - yardımlaşma maksadıyla - bir araya gelmeleriyle elde edebilir, diyerek birlikte yaşayan toplum ve şehir kuran insanın halini anlatır. İnsanoğlu olgunlaşmak ve yardımlaşmak için müşterek bir hayat yaşarken yine Farabî'nin işaret ettiği üzere, o toplum şehrinde erdemi kaybedip töresi silikleşip durum cahilliğe dönüşebilir. Onun cahil şehir dediği ve nazari olarak ortaya koyduğu durumun sadece bir olası tespit mi yoksa geçmişte ve gelecekte rastlanılması olası bir durum mu olup olmadığını anlamak için Farabi'nin nazari çerçevesini tarih ile sınamak, sağlamasını yapmak gerekir. Yahut tarih bize tarih sayfaları arasında onun gösterdiklerini işaret ediverir. Hayat fikirler ve düşüncelerin en değerli laboratuvarıdır. Biz de bu yazıya konu olan, Endülüslü İbn Cübeyr Seyahatnamesi'ni okurken tam da bu durumla karşılaştık. 1183-1185 seneleri arasında hac vesilesi ile yola çıkan İbn Cübeyr gördüklerini seyahatnamesinde kaydeder. İşte bu cümleden Bağdad şehrine 1184 senesinde ulaşan İbn Cübeyr'in tanımladığı ve gösterdiği şehrin özellikleri birden akla Farabi'yi ve şehir tasnifini getirdi. Onun şehir tasnifi içinde karakter ve yapı olarak cahil kapsamında ele alıp değerlendirdiği içeriğe dair keyfiyet İbn Cübeyr'in anlattığı Bağdad'a bakılınca, Farabî'nin feraseti, nazariyesi ile zamana ve mekâna nazar edip şehirde vaki medeni gerilemeyi anlamak ve açıklama imkânına kavuşuyorsunuz. Bu keyfiyet vaziyetin geçmiş için olduğu kadar aynıyla bugün ve gelecek için de vaki olabileceğini yahut olduğunu da düşündürmektedir. Olgudan olaya geçerek nazariyeyi değerlendirme ve hayatı anlama noktasında bu misalin önemli bir tecrübe olduğunu da ifade etmek isteriz. 1184 yılında İbn Cübeyr Bağdat'a ulaşır. Buraya dair izlenimlerini şehir ve ahalisinin durumunu aktarırken bize de çok önemli bir düşünme malzemesini miras bırakır: "Bu eski şehir hala Hilafetin merkezi, Kureyş Haşimî imamların oturduğu yer olsa da çoğu harap olmuş, sadece adının şöhreti kalmıştır. Burası başına felaketler gelmeden öncekine göre bir yıkıntı, harabe göze görünen bir hayal gibidir. Artık, doğusu ile batısı arasında cilalı bir ayna gibi parlayan, veya boynundaki inci gerdanlık gibi olan Dicle'den başka dikkati çeken güzelliği kalmamıştır. Dicle ortasında cilalı bir ayna gibi parlar, hava ve suyundan harem güzelliği çıkar. Buna rağmen ülkeler arasında şöhretiyle tanınır. Allah korusun fitnelerden korkulur." Görüleceği üzere şehir fiziki bakımdan fersudeleşmiş bir halde lakin İbn Cübeyr asıl şehrin ruhuna dair Farabî'nin cahil şehir kavramı içinde aktardıklarıyla örtüşen çok önemli bir takım tespitleri de kayıt etmektedir: "Halkına gelince herkes riya ile tevazu göstermeye çalışır. Kendini beğenerek yürür, yabancıları küçümser, kendilerinden başkasına burnu yüksek davranır. Kendilerinden başkalarının sözlerini haberlerini küçümser. Onlar kendi kaldıkları yerden başka her yeri küçümser, kendilerinden başka Allah'ın kulu, kendi ülkelerinden başka ülke olduğuna inanmazlar. Çalım satarak, gururla elbiselerinin eteklerini yerde sürürler. Allah rızası için kötü bir şeyi değiştirmezler. En yüksek iftiharın etek sürümek olduğunu sanırlar. Hadise göre onun fazlalığı ateş gerektirir, bilmezler. (Farabî'ye göre Şeref Şehri: Halkı milletler arasında ün kazanmak, övülmek, söz ve yazı ile saygıyla karşılanmak, itibar görmek isteyen şehir ise şeref şehridir. ) Aralarında altınla borçlanarak alış veriş yaparlar. Aralarında Allah için farzı iyi yapan yoktur. Orada nafaka dinar (altın para) borçlanarak mizanda (ölçüde) zarara uğrayanın eliyle yapılır. Oranın halkının ileri gelenleri arasında dindar, namuslu zor bulursun. Halkının ölçüleri, tartıları Mutaffifin Suresi'ndeki gibi veyle uygundur. Bunun ayıp olduğuna aldırış etmezler. Sanki Şuayb Peygamber'in kavminin kalıntılarıdır. (Farabî'ye göre Zenginlik Şehri: Zenginlik şehrinin insanları zenginliği birinci amaç olarak alır ve bunun için uğraşır.)Yabancı orada kendine yardım eden bulamaz. Çok para harcar. Halkı arasında muamelesi (alış verişi) nifaksız, menfaat elde etmek istemeyen kişi bulamaz. Sanki kötü huydan vazgeçmemekte anlaşmışlardır. Oranın insanlarının kötü muamele etmesi tabiatlarına galip gelmiştir. Sözlerinde, haberlerinde iyi duyulan şeylere pek inanmazlar. (Farabî'ye göre Zaruret Şehri: Zaruret şehrinin halkı, bedenlerinin varlığı için zorunlu olan yemek, içmek, ev gibi ihtiyaçlar ile yetinir ve bu amaçlarla yardımlaşır. Güç ve Kuvvet Şehri: Bu şehir halkının gayesi başkalarına hükmetmek, başkalarının kendilerine hükmetmesine engel olmaktır.) İbn Cübeyr Seyahatnamesi, (Çev. Ramazan Şeşen), İst. 2022, s. 160 161" Burada ifade edilen keyfiyet Farabî'nin afaki bir nazariyeci olmayıp hayattan yola çıktığı yahut hayatın içinde olası durumları anlattığını Orta çağ içerisinden görmemizi sağlayan bir