Hz. Mevlana, Dede Efendi ve Tanpınar yahut Türk olmak

Klasikler bitmeyen bir döngü içerisinde hayatımızı besler dururlar. Hz. Mevlana bu meyanda imkânlar sunan bir köken şahsiyet ve yolbaşcı olarak Beni bu köyden yabancı tutmayın, sizin köyünüzde kendi evimi arıyorum. Her ne kadar düşman yüzlüysem de düşman değilim, gerçi Hintçe söylüyorsam da aslım Türk'tür, diyerek Türkistan'dan Türkiye'ye taşıdığı büyük insanlık emanetinin müntesibi bir Türk olarak Ben yaşadıkça Kuranın bendesiyim Ben Hz. Muhammedin ayağının tozuyum Biri benden bundan başkasını naklederse Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim..., diyerek intisabının menşeini, aslını esasını ortaya koyar ki bu iki aktarma da tereddütsüz Mevlana tarafından söylendiği kabul edilen sözlerdir. Bir serçeşme olarak Hazreti Pir canlara böylece yolu, yolculuğu, aşkı ve gönlü anlatırken kendinden sonrası için de günümüze kadar gelecek bir kültür zemini oluşturur. Dede Efendi'nin Ferahfeza Mevlevi Ayini, Mevlana'nın Mesnevisinin ilk 18 beytinin bestelenmesinden oluşur. Düşünce dünyamızın abidevi eserinin ilk 18 beyti klasik çağın en büyük ve dev bestekârı tarafından bestelenerek söz sesle buluşarak sema merasimlerinde sonsuzluk devranına göz ve kulağa değecek şekilde tanzim edilmiştir. Bir medeniyetin ruhu en büyük mutasavvıflarından birisi tarafından söze diğer bir abidesi tarafından sese geçirilerek Türk'ün medeniyet dünyasının ne denli muhteşem olduğunu göstermiştir. Bugün Mesnevi İslam beldeleri dışında okunup, bahsedilen eserler buralarda sema ile icra ediliyor ve buna büyük bir ilgi oluşuyorsa bu Türk'ün İslam ile olan hayatının ve medeniyetinin yüksekliği ve düşünceyi akl-ı selimiyle kalb-i selim ve zevk-i selimle ifadesi açısından başarısının ve mefkûresinin nasıl milli ve dini temellerde yükselerek insani bir mahiyet arz ettiğini de göstermesi bakımından fevkalade önem arz eder. Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur romanında bu ayini şerife atıf yaparak, "Fakat asıl mucize ayinin kendisiyle başladı. Dede'nin Ferahfeza Ayini sadece bir dua, inanan ruhun Allah'ını aradığı bir çırpınış değildi. Mistik ilhamın vasfı olan geniş hamleyi, sırrı, doğrudan doğruya zorlayan büyük ve dinmez hasreti, hiç kaybetmeden eski musikinin belki en oyunlu eserlerinden biriydi. Dede alaturka musikinin makamlar arasında küçük gösterişler, değişmeler ve kararlarla dolaşmaktan ibaret olan gelişmesini o şekilde idare etmişti ki, ayin kendiliğinden bir sembol oluyordu." İşte Türk düşüncesinden Mevlana'nın rolü ve etkisini görmek için bundan veciz bir örnek olabilir mi Mevlana Mesnevi'de mısralarda ve sair eserlerinde sonsuzluğu resmederken, ondan sonraları düşüncesine akseden Mevlana'yı ölümsüz bir sanat eserine dönüştürürken Tanpınar modern zamanda bu iki büyük devi eserinden bir şuur kaynağı olarak sunuyor. İşte Türk düşüncesinde Mevlana böyle bir derinliktir. Ne demişti Mevlana bu beyitlerde; Şikâyet ettiği zaman neyi dinle, belki şikâyet etmiyor, ayrılıkları anlatıyor. Beni kamışlıktan kestiklerinden beri, erkek kadın herkes feryadımdan inledi. Aşk derdini açabileceğim, ayrılıktan parçalanmış bir gönül isterim. Aslından, vatanından uzak düşen herkes, tekrar kavuşacağı zamanı bekler. Ben her toplulukta inleyip, iyilere de eş oldum kötülere de. Herkes, kendince dostum olduğunu sandı ancak, içimdeki sırları, hiç araştırmadı. Benim sırrım, feryadımdan uzak değil, lakin duyacak kulak ve görecek göz yoktur. Beden cana, can da bedene örtülü değildir ama herkes, canı görmeye mezun değildir. Bu neyin sesi, hava değil ateştir, bu ateşe sahip olmayan, olmaz olsun! Neye düşmüş olan aşk ateşi ve meye düşmüş olan aşk coşkunluğudur. Yârinden ayrılan herkese dost olan neyin perdeleri, bizim perdelerimizi yırtıp attı. Ney gibi hem zehir, hem panzehir, hem dost, hem de müştak olanı kim gördü. Ney, çok kanlar dökülen bir yoldan bahseder ve Mecnun'un aşk hikâyelerini anlatır. Bu aklın mahremi, aşk delisinden başkası