Neler olmaz ki

AKP'nin, Numan Kurtulmuş'un yokluğunda Hatay milletvekili Can Atalay ile ilgili Yargıtay kararını Meclis'te okutması ile Atalay'ın milletvekilliğinin düşmesi güya sağlanmış oldu. Hukukçular, yok hükmünde olan bu kararın milletvekilliğini düşürmeyeceğini çünkü Yargıtay'ın böyle bir yetkisi olmadığını söylüyorlar.

Yine bazı hukukçulara göre, Türkiye bu karar ile anayasasızlaştırma sürecine girmiş bulunmaktadır. Evet, Türkiye'de bir anayasa vardır, buna dayanarak oluşturulmuş bir AYM vardır ama bunların kararları uygulanmadığı için varlıklarının bir hükmü yoktur. Muhalefet iktidarın bu güya kurnaz ayak oyununu kabul etmeyeceğini ve yasalar çerçevesinde demokratik direniş hakkını kullanacağını ilan etmiştir. Bu arada iktidar da sert bir baskı yönetimi uygulamaya kararlı görünmektedir. Türkiye çalkantılı bir seçim dönemine girerken, İsrail'in Hamas'a saldırıları sürmektedir. Acil ateşkes konusunda yapılan tüm baskılara direnen Netanyahu'nun durmasını beklemek aşırı iyimserlik olur. İsrail'in soykırımcı başbakanının "yeterince!" sivil öldürmek için zamana ihtiyacı vardır. Öyle görünüyor ki Türkiye'deki siyasi gerginliğe paralel olarak bütün bölgede tansiyon artmaktadır.

Bu arada Türkiye'nin bekasını da yakından ilgilendirecek kadar vahim boyutlara ulaşmakta olan krizin aşılması için kararın CHP'li milletvekili Enis Berberoğlu'nun kararı emsal alınarak uzlaşmazlığın tekrar Meclis'e gönderilebilmesi için muhalefet yeniden bir başvuru yapmaya hazırlanmaktadır.

AKP'nin çatışmaları engellemek için ileri sürülen bu öneriyi kabul edeceğini sanmak iyimserlik olur. AKP Türkiye'nin bekasını yakından ilgilendiren bu konuda tehlikeleri giderecek bir çözüm değil, çözümsüzlük peşindedir.

Hukukçular, artık sorunun Can Atalay meselesi olmaktan çıktığını, bir rejim bunalımına dönüştüğünü söylemektedirler. Bu arada Türkiye ile bölgedeki gerginlik at başı gitmektedir. Tarihinin en vahim bunalımına girmekte olan Türkiye'nin sokaklarında Filistin bahane edilerek hilafet çağrıları yapılmakta, kökeninde etnik farklılıkların bulunduğu gerginlikler ve dört buçuk milyonu aşkın sığınmacıyla bir iç savaşa doğru yönelebilecek olan atmosfer doğmaktadır.

Uzmanlar 20 yıllık süre içinde Türkiye'de bu tehdidin iktidar tarafından bilerek ve isteyerek oluşturulduğuna inanmaktadırlar.

Onlara göre, bu durumun bir süre daha sürebilmesine imkân yoktur. Böyle tehlikeli bir ortamda Cumhuriyete karşı başkaldırı olan hilafet çağrılarının Türkiye'nin varlığı ve toprak bütünlüğü karşısında en büyük tehdit olduğunu söylemek yanlış değildir.