Çok ilginç bir kitaplık

Erol Manisalı öldü. Bilinen, beklenen bir ölümdü birkaç yıldır kanserle boğuşuyordu.Bu illetle boğuşmanın ne demek olduğunu yakından izlemiş biri olarak onu uzaktan izliyor, kilo kaybını görüyor, teslim olmamasına, direnmesine saygıyla tanıklık ediyordum.Üniversite öğretim üyelerinin kariyerleri iki yönlüdür. Onlar hem araştırmacı bilim adamlarıdırlar hem de öğretmen. Bazen bilimadamlığından nasibini hiç almamış öğretim üyeleriyle karşılaşmak mümkün, bazen de bilimadamı olarak dört dörtlük olan ama öğretmen yanı gelişmemiş olan profesörler çıkar karşınıza, profesörler arasında da öğretmen yanı çok gelişmiş kimselere rastlayabilirsiniz.Erol Manisalı da Rona Aybay gibi bunlar arasındaydı. Bu tür hocaların özellikle asistanlık yıllarına rast gelirseniz, eşsiz hocalar ve arkadaşlar edinmek imkânı da bulursunuz.Bunlar, aynı zamanda, hiçbir konuya "Bana ne" demeyip her şeyden kendilerini sorumlu gören toplumcu aydınlar olduklarından, meslek basamaklarını şöyle tırmanırlar: asistan, doktor, doçent, profesör, ord. (ordinaryüs), mah. (mahpusta).Son zamanlarda ord. unvanı artık kalktı, şimdilerde mah. prof. daha çok geçerli.Mah. prof.luğa, eskiden daha ziyade asistanlık, döneminde rastlanırken günümüzde akademik kariyerin her kademesinde yayılmış, profesörlük basamağının ileri yaşlarında da karşlaşılır bir uygulama oldu.Erol Manisalı mah. prof.luk dönemini (konusu Ergenekon) ileri yaşlarda Cüppeli Vesayet Rejimini'nin Silivri Yerleşkesi'nde tamamladığından ve günümüz generalleri ve mah. amiralleri gibi o aşamayı daha da mihnetli geçirdi.Aydın kişilerin toplumdan kopuk olmamasında hapishanelerin çok önemli bir payı vardır.Ülke gerçeğinin bu yönünü bilen biri olarak, cumhurbaşkanının son Diyarbakır turnesinde, dile getirdiği kentin ünlü hapishanesinin müze olması (bence yalnız müze değil hem de kültür merkezi olmalı) düşüncesini çok olumlu buldum. Kültür sanat yaşamında hapishanenin büyük yer tuttuğu bir ülkeye böylesi uygulama çok yakışır.12 Eylül döneminde, benim de düşün ve sanat yaşamımızda çok katkısı bulunan hapishanelerimizde ve bir de ancak bilimkurgu kitaplarında görülen çok kendine özgü eşsiz bir kitaplığım vardı.Böyle bir kitaplığa ilk kez Amerikalı bilim kurgu yazarı Ray Bradbury'nin filme de alınmış Fahrenheit 451 adlı yapıtında rastladım. Gelecek zamanda bilinmeyen bir ülkede geçen, kitap okumanın yasak olduğu ve yakalanan kitapların sahipleri