DEĞERLİ KARDEŞLERİM.
Hâlâ günümüzde "demokrasi ve insan hakları" diyen bazı siyasetçilerin, değişik meslek erbabı sözde aydınların (!) gün geçmesin ki İslam dininin sarih ayeti sabit olan, farz kılınan, Müslüman hanımların başörtüsüne saldırmasınlar Zaman zaman otobüslerde, metrolarda, vapurlarda kendini bilmez bazı kadınların kendilerinin en müstehcen yerlerini açmakta bir beis görmeyip, açılmayı kendileri için bir kişisel hak ve hürriyet kabul etmelerine rağmen, sadece inançlarının icabı örtünen bayanlara "örtünme hakkını" çok görüyor. Türlü türlü hakaretlerle, beyanlarla bu haklarını sözde laiklik, sözde medeniyet(!), sözde demokrasi uğruna ellerinden almaya kalkıyor, türlü türlü ve iğrenç hakaretleri yapmakta kendilerince bir sakınca görmüyorlar. Sonraları fikir ve görüşlerini değişmiş olmasına rağmen bundan seneler önce Yakup Kadri beyin yazmış olduğu başörtüsü ve peçe ile alakalı çok çok güzel yazısını yeniden hatırlatmak ve arşivlerimizde bulundurmak üzere izninizle bir kere daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Yakup Kadri Bey aynen şunları yazmıştı: "Bu çirkin asrın bu çirkin muhitin yegâne süsü yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir; yalnız bunlardır ki, gözlere hâlâ bakmak tahammülünü, bakmak arzusunu veriyor. Niçin onlardan müşteki gibisiniz O mazrufa bu zarftan daha muvafık ne olabilir Sizi böyle gördükçe, bir kadının başka nasıl giyinebileceğini düşünüyorum ve çarşafsız, peçesiz bir kadın tahayyül edemiyorum. Siz bizim aşkımızın, hürmetimizin, siz bizim kıskançlığımızın muti mahbuseleri (sevilenleri) değil misiniz Vücudunuzun şeklini alan bu dilfirip (gönül aldatan, sevgili, alımlı) mahbesi sizin etrafınıza, sizin yüzünüz üstüne biz ördük; bizim ihtimamımız, bizim muhabbetimiz ördü. Sizi güneşten, sizi havadan, sizi kem nazardan sakındık da böyle yaptık. Yazık değil mi ki, o saçlara güneş vursun o yüzü havalar tozlar hırpalasın; yazık değil mi ki, -Maazallah!- o gözlerin harimine hailsiz kolayca, laubali bir yabancı gözün kıvılcımı sıçrasın Düşündük ki, belki bilmeyerek, belki bila ihtiyar birinin üstünde fazlaca tevakkuf ediverir. Onun için yüzünüzü örttük; zira tebessümlerinizin bakışlarınızın kıymetini biz anlıyor, biz biliyorduk. Gönlümüz onların, öyle lüzumsuz yere heder olmasına acıdı da bir ipek mahafaza içinde muhafazalarına lüzum gördü. Cemiyetlerin ve medeniyetlerin esasını erkek kıskançlığı kurdu. Memleketlerden, vatanlardan evvel ilk müdafaa edilen kadındı. Bana inanınız, bütün bu evler, bu mabetler ve bu şehirler sizin için yapıldı ve sizin açıldığınız ve sizin kıskançlık, mahbesinin yıktığınız yerlerde derhal evler yıkıldı, mabetler harap oldu. Şehirler çöktü. Çünkü sizin mahbesleriniz o yerlerin surları idi, kaleleriydi. Niçin başka cinsten kadınlara bakıp da başınızda garip mutalaalara meydan açıyorsunuz Onlardan size ne! Siz başlı başınıza bir alemsiniz; ben o aleme girdiğim dakikadan itibaren, hariçte bir başka mevcudiyet var mı yok mu, unuttum bile. Siz niçin kendinizde herkesi unutmuyorsunuz Söze başlarken demiştim ki, bu çirkin asrın, bu çirkin muhitin yegâne süsü, sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. Memnun ve müsterih yaşamak için bu kanaat size kifayet etmez mi Halbuki, benim ruhumu sadece bu kanaat dolduruyor; peçeleriniz ve çarşafınız Bunlardır ki, bana muhabbeti öğretiyor, hayata muhabbet, aşka muhabbet, memlekete muhabbeti öğretiyor. Ba husus memlekete muhabbeti Zira sizin bu örtüleriniz, bu süsleriniz değil midir ki, minarelerden ve o al rayetten (Bayraktan) sonra bu serseri ruha bir aşına melce ve bir emin mersa saadeti veriyor. Peçenizin kudsiyetini şuradan anlayınız ki, bir yabancı elin ona uzanması ihtimali bile, gayz nedir. Hırçınlık nedir, intikam nedir, kin nedir hiçbirini bilmeyen bir tembel ve yorgun ruhta beldeler yıkacak, burcu barular devirecek bir ateş alevliyor. Gördünüz mü Peçenizden bahsederken haşın adımlarla yüksek surlar etrafında dolaşan bir eski kahraman gibi söz söylemeye başladım. Belki bunların hiçbirini yapmayacağım fakat emin olunuz ki, şu dakikada çok samimiyim size, sizin örtülerinize ve süslerinize doğru teveccüh edince kendimi her şeye kadir farz ediyorum. Tarih-i menakıb-ı beşeriyeyi dolduran en büyük kahramanlıklar bana birer çocuk oyunu gibi geliyor. Sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız. Bu çirkin asrın bu çirkin muhitin ortasında asalet ve zarafet-i ruha yegâne dal olarak bunlar, sadece bunlar kaldı. İnsanlar senelerden beri, insanlığı terzil için ve cemiyetlere manzaraların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. Bu gürüh'a peyrev olmak (uymak) size yakışır mı Ben sizi zamanların ve insanların fevkinde, onların haricinde biliyorum. Siz mestür ruhlardan değil misiniz Dünya yüzünde tek başına kalan ülvi bir dinin ilahi, sizi bu sıfatla dünya yüzünde sair mahluklar arasında mümtaz kılmamış mıdır Siz onun halk ettiği cennet asa alemin meleklerisiniz: O "Kitabında" sizin isminizi zikretti, o vakitten beri mukaddesat melanını girdiniz: artık ne hale ne maziye ne de atiye mensupsunuz; yalnız unutmayınız ki, sizi bu mertebeye, bizim aşkımız, hürmetimiz, bizim kıskançlığımız is'ad etti." (1 Mayıs 1973 tarih ve 12. Sayı Türkçesi Mecmuası.) Bu yazıyı yazdıktan sonra dikkatle ve sindire, sindire iki defa okudum. Gerçekten çok güzel yazılmış bir yazı. O insanlar kalkıp günümüzdeki kadınlarımıza, kızlarımıza baksalar neler derlerdi neler.. Acaba.. Elin Siyonistleri, din düşmanları geceli gündüzlü çalıştılar, milyarlar dökerek, güzeller seçerek üzülerek ifade edelim ki, anamızı, bacımızı, kızımızı gelinimizi soydular!. Dün saçının bir telini dahi göstermekten çekinen Müslüman Türk anası ne hale getirildi Bir kısım ilerici diye geçinen, örümcek kafalılar, din ve mukaddesat düşmanları bunca ahlaksızlık, hayasızlık, edepsizlik, cinsiyet değiştirmeler, çocuklarımız LGBT ve Lezbiyen bataklığına sürüklenmek istenirken; içki, fuhuş, esrar, eroin, kumar ilk okul sıralarına kadar inmişken seslerini çıkarmayanlar, hatta alkışlayıp, destek olan sözde yazarlar, çizerler, aydınlar ve bazı siyasetçiler, bazı meslek mensupları, kurumlar, kuruluşlar vakıflar, dernekler veya mesleki birlikler(!) hâlâ analarımızın, eşlerimizin, bacılarımızın baş örtüleri ile utanmadan, sıkılmadan uğraşıyorlar Müslüman Türk anasının baş örtüsüne dil uzatıyorlar Utanmazlar bir yandan "M. Kemal'in askerleriyiz" diyorlar, öbür yandan Annesi Zübeyde hanımın ve eşi Latife hanımın, Nene hatunların, Kara Fatmaların, Şerife bacıların ve daha birçoklarının baş örtülerine utanmadan, sıkılmadan dil uzatıyorlar Bunun adına da medeniyet diyorlar Yuh olsun sizin medeniyetinize!.. Böyle medeniyet olur mu Türkiye'deki bütün kadınlar açılsa siz Merih'e gidebilir misiniz Veya Türkiye'deki bütün kadınlar başlarını kapatsa sizin ilerlemenize engel mi olurlar Dün bir toplu iğne yapamıyordunuz size engel kapalı kadınlar mı idi Bu ne biçim akıl, bu ne biçim bir düşünce ki, bir metrelik bezden bu kadar korkuyorsunuz niye Medeniyet bu ise; taş devrindeki, mağara devrindeki, insanlar demek ki, bizlerden çok daha medeni idiler Başörtüsü düşmanlığı sinsi ve sitemli İslam düşmanlığından başka bir şey değildir Elbette ki isteyen inanır, isteyen inanmaz. Bu kişinin kendinin bileceği karar vereceği bir meselesidir. Açık gezenlerin olduğu kadar, başını kapatanların da insani ve dini hakları vardır. İsteyen istediği gibi örtünebilir Hiç kimsenin buna engel olma hakkı yoktur. Saygılı olmak gerekir. Yalandan, çeşitli riyakarlıklar yaparak demokrasi havarisi olmakla gerçek demokratlık olmaz Cümleniz Mevla'ya emanet olunuz.