Hizmet hizmet diyerek hakkımızı gasp ettiler!..

Hizmet hizmet diyerek hakkımızı gasp ettiler!..

ALİ SANDIKÇIOĞLU

Bu haftaki yazımda tamamen gerçek, şahsımla alakalı olan bir hikayeyi anlatacağım için pek muhterem AKİT Okuyucularından özür diler, beni anlamalarını ve yazımı sabırla sonuna kadar okumalarını istirham ederim.

Bu yazımla inşallah benim gibi mağdur edilmiş, hakkı gasp edilmiş sesini çıkaramayan arkadaşlara tercüman olmuş olurum.

Bu tip haksız ve hukuksuz işlere insan kolay kolay akıl erdiremiyor.

İnanası gelmiyor.

Hayatta insan aklının ucundan geçiremeyeceği türlü hadiselerle karşılaşabiliyor: İşte benim anlatacağım hikayem de onlardan biri.

Yıl 1966-67 seneleri İstanbul'da Süleyman Hilmi Tunahan (ks) hazretlerine bağlı Kur'an kurslarının sayısı o tarihlerde bir elin parmakları kadardı.

Bu kurslardan bir tanesi de İstinye Kur'an Kursu idi. Derneğin Tüzüğünü halen hayatta olan işadamlarımızdan (O tarihlerde ikimizde gençtik.) H. Şükrü Kabil'in yazıhanesinde yazdık ve Kur'an Kursunun kurulmasına İstinye'de taş ocağı işleten hemşerilerimizin yardımları ile öncülük ettik. (Ne yazık şimdi talebesiz, boynu bükük o eski feyizli günleri arıyor.)

Kısa bir sürede sıfırdan üç katlı bir bina yaptık. Diyanet İşleri Başkanlığı kurs öğretmenliği için imtihan açtı.

İmtihana girdim, kazandım ve resmi Kur'an kursu öğretmeni oldum. Yd. Sb. Olarak askerliğimi yapmak üzere, Balıkesir İd. Ve lojistik hizmetler okuluna gidinceye kadar orada Resmi Kur'an kursu öğretmenliği görevinde bulundum. Yüzlerce Anadolu evladına Müftülük tasdikli Belgeler verdik.

Bir gün Köyden Komşumuz aynı zamanda da hocamız olan Merhum H. Hüseyin Kaplan hoca efendi beni çağırdı.

Bana: "Ali biz Ku'ran kursları olarak bir matbaa şirketi kurmak istiyoruz. İşadamlarından: Kamil Denizolgun, İbrahim Makas birçokları rahmetli olan bir kısım hoca efendiler ve o zamanın Süleyman efendi hazretlerine bağlı işadamları şirket kurucuları arasında idi.

Ancak şirketin kuruluş sermayesini bulmakta zorlanıyorlardı.

O yıllarda kısmen fakirlik ve yokluk yılları idi.

Benden babana söylesen bize ortak olsa, yahut sen ortak olsan olur mu Deyip babamdan para istememi söylediler.

O zamanlar rahmetli babam Ankara'da müteahhitlik yapıyordu. Maddi durumu oldukça iyi idi.

Ankara'ya gittim durumu babama anlattım. Hizmet maksadı ile "FAZILET NEŞRİYAT" diye bir matbaa şirketi kurulacak dedim.

Babam bana o zamanın parası ile Beş bin TL. verdi. Geldim Şirketin kuruluş merhalesini yürüten insanlara parayı verdim.

(O tarihlerde beş bin TL. hatırı sayılır bir para idi.)

Gel zaman git zaman sonra bizim kuruculuğumuz "Hisse senedine" döndü.

"Hizmettir" dedik. Kurucu olmasak da (beş bin) liralık hisse senedini aldık. (Tabii o zaman beş bin lira büyük para idi.)

Türkiye'de bulunmadığım, yurt dışında olduğum için:

Her seçimde benden vekalet istendi, ben de o zamanın şartlarında ya faksla veya posta ile adıma oy kullanılması için vekaletnameler gönderdim.

Sonra senedimiz 15.000 TL.'ye çıktı. S. Arabistan, Almanya gurbet sonrası birkaç kez telefonla şirkette çalışanlara hisselerimin akıbetini sordum. Bizim senetler ne oldu diye

"Yakında sana döneceğiz, gereken bilgileri vereceğiz" denildi.

Hiçbir şekilde ses seda çıkmadı. Bir türlü yazılı ve sözlü bir bilgi alamadım. (Tabir caiz ise bizi muhatap bile kabul etmediler.)

(Üstelik ben bugünkü yolumuzla bağdaşmayan idarecilerle bir nevi kan uyuşmazlığı sebebi ile ters düştüm. Onların yaptıkları birçok yanlışları asla tasvip etmiyorum.

Ters düşmemizin en önemli sebebi büyük oğlum İsmail'in Sarıyer'de Ak Parti'nin kurucuları arasında yer alması idi. (Bugünkü yönetim kadrosu Tayyip beye çok amansız düşmanken, geceleri yurtlardaki öğrencileri kaldırıp Tayyip beye beddua seansları yaptırırlarken, Hacda Beytullah'ta, Altın oluğun karşısında ve Arafat'ta keza Tayyip beye aleni beddua yaparlarken sen nasıl olur oğlunu AK PARTİ kurucusu yaparsın...

Oğlum birkaç dönem AK PARTİ Sarıyer ilçe yönetiminde ikinci başkanlık, bir dönem de Sarıyer de imar komisyonu başkanlığı yaptı.

(Geçirdiği ağır bir kalp ameliyatı sonucu şu an için sağlığı sebebi ile aktif politikada değil.Her türlü maddi ve manevi desteği yine aynı AK PARTİ'yedir.)

Oğlumun AK PARTİ'Yİ destekleme faturası bana kesildi. Ben "Yasaklı" (!) ilan edildim. Hakim de kendileri, savcı da kendileri bana hiçbir şey sorulmadı. Ayasofya'yı ziyarete gittiği için, Ak Parti'ye oy verdiğini açıkladığı için birçok hoca efendiye ve kardeşimize yasak (!) konulduğu gibi bize de yasak koyuldu. (Mahkememiz ebedi alemde görülecek inşallah)

Bu defa hisselerimin akıbetini öğrenmek için 22.05.2025 tarihinde bir dilekçe ile Fazilet neşriyata müracaat ettim. Tabi yine bir cevap yok.

Bizim hisse senetleri sözde tarikatçılar, hizmet ehli (!) tarafından uçurulup, hiç edilmiş, buharlaşıp kayıp olmuş, yok olup gitmiştir. Nasıl yok ettiler bilemiyorum…

Minareyi çalmışlar kılıfını da uydurmuşlar. Kul hakkı ve ahireti düşünenler yok.

Bilmiyorum benim durumunda olan kaç aldatılmış, hisse senetleri gasp edilen kardeşimiz vardır.