Devletle alay etmek öyle mi...

Az tarihi bilgisi olanlar Türk devletinin binlerce yıldan beri çeşitli isimler altında devam edip geldiğini bilirler.

Milletimiz tarih boyunca birçok devletler ve imparatorluklar kurmuştur.

Geçmişte milletimiz dünyanın büyük bir bölümünü adaletle, şehirleri imar ederek idare etmişlerdir.

Hiçbir devirde, hiçbir zaman diliminde ecdadımız zalim ve sömürücü olmamışlardır.

Uzun yıllardır Türk devletlerinde tasavvufi kollar manevi vazifelerini ifa eylemişlerdir. (Sadece ukbaya hazırlanmak için)

"Haşhaşiler" gibi olanlar ve "Mankurtlaşmış" olanlar hariç. Bütün bu tasavvufi ekoller; her zaman devletinin yanında yer almış, kalplerin huzur bulması, insanların manen, ahlaken yetişmeleri için gayretler göstermişlerdir.

Bazı padişahların tasavvufi ekollere bağlı oldukları da bilinmektedir.

Tarikatlar:

Dünyalık menfaatler temin etmek için değil, Nuri ilahi ve feyzi Muhammedinin yerleşmesi içir gayret gösterdiler.

Bu tasavvuf ehlinin çok büyük bir kısmı dünyadan ellerini çekerek, bağlılarının manen yetişmeleri için geceli, gündüzlü evrad ve ezkar ile meşgul olmuşlardır.

Cumhuriyet Türkiye'sinde her ne kadar tekke ve zaviyeler kapatılmış olsa da; zor şartlarda tarikatlar hizmetlerine devam etmiş, İslam şeriatının, Sünneti Resulün ihyası için elden gelen bütün gayretlerini yaparak nice Müslümanın ahlaken, manen gelişmelerine sebep olmuşlardır.

Rabbim İslam dinine, Sünneti Resule, İslam'ın güzel ahlakının yayılması uğruna (Rıza-i İlahi için, ihlas ve samimiyetle hizmet edenlerden razı olsun.)

Son senelerde ne oldu ise ülkemizdeki birçok tarikatlar esas çizgilerinden çıktılar.

Esas gayelerini unutarak, sanki birer siyasetçi ve maddeci olup çıktılar.

Kendi aralarında bölündüler, aynı babanın evlatları, aynı tarikata mensup insanlar; miras kavgasına girerek ikiye, üçe bölündüler. Birbirleri ile kıyasıya mücadele ediyorlar.

Tarikat ve cemaatleri çoğu maalesef dünya nimetlerini elde etmek için koşar oldular.

Holdingler kurarak, yurt içinde ve yurt dışında milyonlarca doları sevk ve idare ediyorlar.

Bir taraftan pastadan pay alanlar da; aç kalırız veya altımızdan koltuğumuz gider korkusu ile şeriat dışı muamelelere bir türlü ses çıkartamaz oldular.

Bunların birçokları; görünüşte cemaat veya tarikat ancak gerçekte dini istismar ederek yaptıkları küplerini doldurmaktan başka bir şey değildir
Her şey orta da. (Şirazeleri kaymış, niyetler bozulmuş, herkes maddeci ve ikiyüzlü, sözde siyasetçi(!) olmuşlar.)

Bazı tarikatların ne kadar yazık ki; nasıl da siyasetin batağına battıklarını gazetelerden okuyor, TV'lerden izliyoruz.

Esas gayelerini unutarak, geçmiş tarikat ve cemaat büyüklerine bir nevi ihanet ederek, onların yaptıkları mücadeleleri unutarak, hafife alarak, metotları değiştirerek onun, bunun maşası durumuna gelerek dün ezana, Kur'an-ı Kerim'e karşı olanlarla nasıl da birlik olmuşlardır!...

Ne kadar yazık

31 Mart mahalli seçimler sonrası ülkemizdeki büyük bir cemaatin genç liderinin devletle, hükümetle alay eder şekilde yayınladıkları bildiri basında genişçe yer aldı.

Hani derler ya; renkler ve zevkler tartışılamaz.

Kimi siyahı, kimi beyazı, kimi yeşili, kimi sarıyı veya bir başka rengi sevebilir

Bunun gibi insanların vicdanları hürdür.

İstediklerini sever, istediklerini de sevmeyebilirler.

Ama bu sevme veya sevmeme mutlaka şeriata uygun olmalıdır..

Çıkar ve menfaate dayalı olarak değil

Tarikat veya cemaat mensubu olanlar:

Büyükleri, bağlıları da insandır.

İsterlerse A partisini, isterlerse B partisini tutabilirler.

Bu da tamam

Ancak bu sayın cemaat liderleri hiçbir zaman peygamber efendimizin "Küllüküm rain ve küllüküm mesulun an reiyyetihi" hadisi şerifini unutmamalıdırlar..

"Herkes çobandır ve herkes maiyetindekilerden mesuldür." (Hadisi şerifin devamı var ben hepsini almadım.)

Bir kısım sayın cemaat liderleri geçmişi yaşamadıkları için, maddi bir sıkıntı çekmedikleri için, bağlılarına yasak olan ancak kendileri için serbest olan en lüks en modern okullarda okudukları için, devamlı markalar giydikleri ve kullandıkları için, onlar her şeyi toz pembe görebilir..

Geçmişte bu milletin inancından dolayı, Kur'an-ı Kerim okuduğu veya okuttuğu için, Arapça aslına uygun ezan okudukları için neler çektiğini bilmezler.

Bilenler de sırf inat için, Müslümanlarla beraber değil, Müslümanların karşıtı; dün bu yasakları Müslümanlara reva görenler, nice ulemayı asanlar, nice tarikat liderlerini hapishane ve tabutluklarda süründürenlerle beraber olmada bir mahzur görmüyorlar

Neredesin ey iman! Neredesin ey Vicdan!... Neredesin ey akıl! Neredesin ey vefa!...

Sizler için ahiret yok mudur

Allah'a nasıl hesap vereceksiniz

Peygamberimizin "Şerre delalet eden o şerri işlemiş gibidir" hadisi şerifini hiç mi duymadınız

Samimi, masum, inançlı bunca bağlılarınızın inançlarını, bağlılıklarını istismar ederek, bir nevi cennet vadederek kimlerle beraber olmaya sevk ettiğinizin farkında mısınız

Bu büyük vebalin altından nasıl kalkacaksınız

Bir de utanmadan, sözde bir cemaat lideri, bir tarikat önderi olarak "Özrünüz kabahatinizden büyük." Misali:

Asırlar boyu devam eden Türk devletini hafife alıyorsunuz!...

Kendinizde çok büyük güç ve kuvvetler vehmederek, devlete, devleti idare edenlere kafa tutarak, parmak sallayarak alay etmeye kalkıyorsunuz!...

Şayet siyaset yapacaksanız o zaman nasıl getirildiğiniz belli olmayan o koltuğu bırakın.

Çıkın ortaya adam gibi siyaset yapın.

Bizim kutsallarımızı; hem cemaat lideri, hem tarikat lideri olarak siyasi emellerinize alet etmeyiniz lütfen