Âlemlerin Rabbi Allah (cc), var olan her şeyi, var ettiği insanın hizmetine verdiği gibi; insanı, insan olma sıfatıyla, bütün güzelliklerle bezemiş; hatta, mahlukata sultan eylemiş.
Ne şeref ne devlet...
Ne var ki buna sahip olmak; Âlemlerin Rabbinin bu lütfuna lâyık olmak, elbette, O'na iman etmekle mümkündür.
Risale-i Nur'da, "İman, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder"1 deniyor.
Kendisine ihsan edilen kalbini, gözünü, kulağını ve sair lâtifelerini maksadına uygun kullanmayıp ya da kullanamayıp nefsin hevesâtına, şeytanın iğvâsına kanıp yoldan çıkarak sûrî zînet ve aldatıcı gayr-i meşru lezzetlerle dünyasını da ukbasını da berbat eden gafil insan, bırakın sultan olmayı; insan olma vasfını heder etmiş demektir.
Cenab-ı Hak Kitabında, bu garâbet hâli şöyle ifade ediyor:
"Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır."2
Gafil ve dalalet ehli insanların durumu şu ayetle de tekîd ediliyor.
"Yoksa sen, onların çoğunu gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun Hayır, onlar hayvan gibidir, hatta daha da sapıktırlar."3
Bu gibi kimseler, akıllarına ve kendilerine ulaşan ilâhî tebliğe uymayıp sırf hissiyatına göre hareket etmeleri bakımından hayvanlara benzetilmiş; hayvanların hareketlerinin kendilerine verilen güç ve kabiliyetlerin yaratılış amacına uygun olmasına karşılık böyle kimselerin davranışlarının bu özellikten yoksun bulunmasından ötürü de onlardan gidişçe daha sapık oldukları belirtilmiştir.4
Allah (cc), kimsenin ne yönünü ne yolunu şaşırtsın.